Sen benim bitiremediğim en güzel şiirimsin ve sen benim her şeye yarım kaldığım şu köhne dünyada tek gözlediğimsin.
    Sen benim yol ayrımlarım, gurbet sancılarım ve bitmeyen en uzun yolumsun.
    Sonra yönümü tek şaşırdığım, bir türlü beyaza tutunamadığım en büyük ütopyam ve en büyük gerçeğimsin.
     Sen benim büyük  şaşkınlığım, ellerimin sırılsıklamlığı ve dizlerimin durmadan titrediği, aşkımı bir türlü itiraf edemediğim rüyalarımın şiirisin.
    Umudumun direği her defasında kırılır Zehra’m ve her defasında seni yola koymak ve her defasında arkandan baka kalmak, o tırnaklarımın avuç  içlerime geçmesi yani ellerimin ayalarının patlaması, beynimin sen yine yollara çıkıyorsun diye durmayan zonklaması, inan anlatılır  şey değil Zehra’m.
    Bir dünya kurmak için bu kadar çok mu ömrümüz?
    Ya büyütmeyi düşündüğümüz boy boy çocuklarımız ve o hayalini kurduğumuz güzel evimiz sonra bahçesindeki güllerimiz için sahiden bu kadar çok mu ömrümüz?
    Gittiğinden beri susmalarımı büyütüyor, gözyaşlarımı biriktiriyorum. İnanılmaz derecede çok özledim.
    Anlatılır gibi değil Zehra’m bu derde düşmeyen bilmez, yanmayana zor gelmez. Ben kül oldum Zehra’m  çekmeyen bilmez.
    Ömrümüz bir bir tükeniyor sevdiğim, döneceğin günden ümidimi kesmedim ama ve lakin saçlarımda beyazlar, yüzümde çizgiler an be an çoğalmakta.
    Bu ayrılığa bir son versen ve artık gittiğin yerden dönsen diyorum sevdiğim.