SEVGİLİ okurlar,
Geleceğin merakıyla mı yoksa geçmişin takıntılarıyla mı bilemiyorum ama son günlerde erken uyanıyor ve kalkıyorum. Bugün de yine aynısı oldu. Bu sabah da gözlerimi ve bedenimi aynı anda 05.35’te açtım.
Kalktığımda ilk iş olarak gazete manşetlerine göz gezdiririm. Bugün gözüme ilk ilişen manşet “Vergi, Ceza ve Harçlara Tarihî Zam” haberi oldu. Haberde, “Bu yıl yeniden değerleme oranı yüzde 36,20 olarak tespit edildi. Eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan oranı düşürmezse yüzde 36,20’lik vergi, ceza ve harç zamları ile uyanacağız.” deniliyordu.
Geçmişi bu aralar çok anımsıyorum. Özellikle son yıllarda, toplumun hemen her kesiminden insanın, yaşanan ağır ekonomik bilançolardan büyük ölçüde olumsuz etkilendiğini düşündüğümde geçmiş benim için büyük bir özleme dönüşüyor. Her şeyin eski günlerdeki gibi güzel olmasını çok arzuluyor, o günlere tekrar dönebilmek için çok çaba sarf ediyorum.
Zamlarla ilk tanışmam yeni değil ancak zam haberleri o zamanlar insanlarda bu kadar kaygıya neden olmazdı. “Bir şeyin fiyatına ek yapma, fiyatını artırma” anlamına gelen ve İngilizlerin make a raise dedikleri zam ile tanışmam ilk olarak çocukluk yıllarıma dayanır. Rahmetli annem, bir gün 2 lira vererek bir kilo kıyma almamı söylemişti. Yozgat’ta Büyük Cami’ye doğru giderken sol tarafta Kasap Mehmet Efendi’nin (Soy adı Koldemir olabilir.) dükkânı vardı. Oraya gittim. Parayı uzatıp bir kilo kıyma vermesini söyledim. “Tamam” dedi. “Ancak bir daha kıyma almaya gelirken annene söyle kıymanın fiyatı 2 lira 10 kuruş oldu.” Zam ile işte bu şekilde 7-8 yaşlarında tanıştım. O günden sonra, fiyatların artışının zam anlamına geldiğini öğrenen biri olarak her zaman zam olaylarını takip ettim.
Neden bilmiyorum ama o günlerin zamları insanları endişelendirmezdi. Zamlar, belki halkın yükselen gelir seviyesiyle orantılıydı belki de annelerimiz babalarımız henüz çocuk yaşlarımızda olduğumuz için bizlere, gelen bu zamları hissettirmezdi. Ancak bugünlerde her ürüne yansıyan zamlar çocukların hatta bebeklerin bile hissedeceği oranlarda… Yüzde 36,20 oranında vergi, ceza ve harçlara yapılan zam bir tarafa, elektrik, doğal gaz, akaryakıt ve gıda maddelerinde meydana gelen yüksek fiyat artışları, artık yeter bu kadar da olmaz dedirtiyor. Ruhumuzu, bitişlerin kaygısı, başlangıçların heyecanı kapsıyor. Özetle sıkıldık. Her gün hayatımıza yansıyan zam haberlerinden bunaldık.
Bazı sabahlar, yağmurun bulutların ağlaması olduğunu sandığım o günleri özlüyorum. Bazı günler arkadaşlarımla tartışıyorum. Mutsuzluktan değil, insanları mutlu görememekten içime bir sıkıntı oturuyor. Kısaca yüzleri gülen insanlar görmek, iyi haberler duymak istiyorum. Lise çağlarımda, gerçeklikten kaçmak istediğimde kitapların dünyasına sığınırdım. Ya da spor salonuna gider basketbol oynardım. Daha ötesi Meydan yerindeki rahmetli Kemal Duyar’ın dükkânına çalışmak için gider tüp gaz taşırdım…
Bugünlerde ise ülkemizde yaşanan gerek iç politikadaki hak, hukuk ve adalet arayışları, ekonomik belirsizlikler, sığınmacıların beraberinde ülkemize getirdiği sorunlar, gerekse dış politikadaki olumsuzluklar insanlarımızın yüzlerindeki gülümsemeyi aldı götürdü; mutsuz bir yaşantıya sürükleniyoruz. Bu kısır döngüden ve olumsuzluklardan nasıl kurtulacağız? Elbette geçen güzel anıları hatırlayarak değil… Elbette umutsuzluğa kapılarak değil… Elbette geçmişteki başarılardan ders alarak ve özleyerek, eski refah seviyemizi yakalamaya çalışarak işe başlamak gerekiyor.
Yeni başlangıçlar, hep yeni bitişler gerektiriyor. O yeni bitiş ve yeni başlangıç ise seçimdir. Yapılan bu zamlar ülkemizde yapılması gereken seçimi tetiklemiştir. Artık Türkiye bana göre seçim sürecine girmiştir.
Seçim Umuttur.