Ortasından ırmakların aktığı, yeşillikten hiçbir evin gözükmediği, insanları kültürlü, misafirperver ve çok cömert bir köydü Esenli. Kanak manzaralı kahvehanelerinin pencerelerinden ördeklerin, kazların balık yakaladıklarını izler, temiz ve kaliteli hizmetlerin eşliğinde çay içerdik. Tam bir sayfiye merkezi, emekli ikametgahıydı. Meyvelik ve bostanlıktı. Kadını, erkeği hepside çalışkan, üretken ve gayretliydi. Çevrenin en güzel köyü olması nedeniyle ne "Dedik", ne "Esenli" derdik.. Paris koyduyduk adını.
Çocukluk ve gençlik yıllarımda herkes gibi bende Esenliye gitmek için can atardım. Özellikle 16-17 yaşlarımda Cüneyt Arkın’ın Ferdi Tayfur’un, İbrahim Tatlıses’in, Kemal Sunal’ın videodan filmlerini seyretmek için Esenli’nin kahvelerini mesken tutardık. Ne güzel bir köy, ne keyif verici bir mekandı oraları. Sarı Bayırdan Eşrefin Değirmene doğru inerken cennet bir vadinin huzur veren görüntüsü eşliğinde Esenliye yaklaşmanın habercisiymiş gibi iğde ve söğüt kokuları gelirdi. Kıvrımlı yolların her iki tarafı yüksek boylu iğde ağaçlarıyla kaplıydı. Arabalar, traktörler rahat geçsin diye köküne yakın yerlerinden kesmelerine rağmen kısa sürede tekrar uzardı mübarekler.
Köye ilk girişte Yüksek hayatlı bir evin çatal kapısında, yanmış odun kömürüyle  “Hamdi Havız” yazardı. Biraz içlere doğru ilerleyince ilginç ahşap işçiliğiyle her yerde bahsedilen Havlinin Sülüman’ın Odası vardı. Yanından geçer, çok merak etmeme rağmen bir türlü içini göremezdim.
Bizim köye sık gelen Dedikli Nuh dedikleri yiğit görüntülü, babacan tipli ve herkesin çok itibar vererek hoş geldin dediği bir adam vardı. Nuh Dayı ve oğulları Halis ve Hasan ŞAHİN bizim köyden ve diğer köylerden gelen insanları cömertçe ağırlayıp uğurlayan, hanedan, gönlü zengin ve çok değerli insanlar oldukları söylenirdi.
Aslında tüm Esenlililer öyleydi. Bir seferinde Gelingüllü köyüne çıkış yerde bir değirmen vardı. Küçük bir çocukken abimgilin yanına takılarak o değirmene gittim. Belirli bir süre sonra çok acıktım. Ağladım. Değirmende bekleyen diğer köylerden gelmiş adamlar bana “Oğlum git şu eve, emmi, dayı, hala, eme, bibi her neyise kim çıkarsa ben acıktım de” dediler. Utandım. Israr edip sıkıştırdılar. Ben de hiç bilmediğim çatısız ve bakımsız bir eve ürkek adımlarla gittim. Kapıyı çalınca beni eve çağırdılar. Sen kimsin, kimin oğlusun sorularına kısık ve utangaç seslerle cevap veriyor, tekrar geldiğim yöne kaçmak için bahane arıyordum. O arada güler yüzlü, yaşlı bir kadının aşırı sıcaklığından cesaret alarak “Bibi ben acıktım” dedim. Ev bir anda panikledi ve ikram bombardımanı ile seferber oldu. Yaşlı teyze” Vay gurbanım sana guzum” diyerek olanca sıcaklığı ile bana hemen sofra kurdurdu.. Patlıcanlı dürüm verdiler. Çalhama yaptılar.
Sert mizaçlı ve gür sesli ev sahibi adam 15-16 yaşlarında olan oğluna bağırarak, “Lan oğlum bu çocuğun babası neyi de açtır, çabıh dağarmene get, onnarı da çağır gel., Allah ne verdiyse yavan yaşıh bişeyler hazırlayın” dedi ve oğlu fırladı. Biraz sonra oğlu tekrar geldi ve “Baba yav çağırdım, eşşolüeşşekler gelmiyo” dedi. Amca utangaç bir ifadeyle Lan süs diyerek kalktı, çağırmaya kendi gitti ve çok geçmeden abimgil de dahil 7-8 kişiyi daha yemeğe getirdi. Onlara çay demlediler, omaç ettiler, içinde yeşil soğan pürleri, domates ve kuyruk yağının bulunduğu isli bir aliminyum tencereyle kapıdaki ocakta mercimekli bulgur pilavı pişirdiler. Tatlı dil, güler yüz ve candan ikramların vermiş olduğu memnuniyeti o zamanki adamların değirmendeki sohbetlerinden hatırlıyorum.
Esenliye yolunuz düşerse Doğan KARACA, Mevlüt SARAÇ, Satılmış ERDEM, Nuri KAPLAN, Niyazi KURT, Seyit SARAÇ, Ahmet TEKİN gibi dost yüzlü, has karekterli gönlü bol, misafirperver insanlarla karşılaşırsınız. Bu beldenin tüm insanları alicenap ve hanedandır. Bizim Alcılılar dahil herkesin kursağında dost canlısı, cömert yürekli, onurlu, misafirperver ve kültürlü Esenlililerin çayları, yemekleri mevcuttur.
Şıh Mehmet BULUT. Bu isme dikkat çekmek istiyorum. Acaba dünyada bundan babacan adam varmı diye düşünürüm hep. Bizim köyün fakiri, fukarası yol parası vermeden otobüsüne bindiği gibi, bir sürüde borç veya harçlık almıştır bu güzel insandan. Kimseyi mahcup etmeden, halini en yüce sadakatle anlayarak, derdine çare olacak gizli yardımlar yapan bir insanlık abidesiydi O. Aynı güzellikleri Yozgatta ve Türkiyenin her yerinde çok sevilen, sayılan oğlu Veysel BULUT’unda yaptığını duyuyor gururlanıyoruz.
Şıh Memmet Dayının kesik otobüsü Sorgun’a bizim köyden geçerek yolcu götürürdü. Siyah gözlükler takarak sürerdi takasını. Biz çocuklar her geçişinde “Abııım, nası makine sürüyo la bu, uçağı bile geçer”… derdik.
Esenli Kasabası Derneği Başkanı Sayın Kadir SİPAHİ herkes tarafından çok sevilen çalışkan, üretken, cömert ve fedakar bir insan. Küçüğüne ve büyüğüne saygılı, gelenek, görenek ve insani kuralları çok iyi bilen, kasabasını her yerde liyakatiyle tanıtarak hemşehrilerinin yüzünü ak eden bir değer. Sadece Esenli için değil tüm Yozgat için sağlığını bile düşünmeden koşuşturan eşsiz bir insan. Halit NOGAY, Ahmet ÇINAR, Satılmış SİPAHİ; Adem İBİŞ, Seyit ÖNAL gibi hepsi de birbirinden kıymetli, sevilen, sayılan, köyü, köylüsü için canını verecek kadar  fedakar kıymetli bir ekibi var.
Sanayi toplumlarının ortak kaderidir. Fabrikalar, tesisler, barajlar, şantiyeler ve bir çok yapı, insan emeklerini bir anda silip süpürüyor, taş ve su yığını haline getiriyor. İşte Gelingüllü Barajıda öyle bir şey. Ülkemiz ekonomisine ne kadar faydası varsa, doğal güzelliklerimizi kaybettirdiğinden bizlerede o kadar zararı oldu. Alcı Köyünün en güzel mekanı Eğriöz bostanlıklarını yok ettiği gibi, Yozgatımızın en güzel köyü Esenli’yide yutarak biçimsiz bir görüntüye çevirdi. O üzüm bağlarını, kavun tarlalarını, fasulye, mısır, domates, soğan, biber ekili burcu burcu kokan karıkları yok ettiği yetmiyormuş gibi, devasa ağaçları, meyvelikleri de unutturdu bize. Elbette baraj kurulması gerekir, ülke menfaatleri her şeyin üstündedir ama hatıralarımız da yüreklerimizden zor silinir.
Esenli’nin diğer minibüsleri de bizim Alcı’dan geçerdi. Bizim köylüler Dediğin vesaitleri gelecek diye beklerlerdi. Her moda, her yenilik önce Esenli’ye sonra sırasıyla diğer mekanlara dağılırdı. İnsanları şık gezer, Avrupai bir kültürle hareket ederdi. Biz onların bostanlıklarından kavun, kelek, üzüm, mısır, domates, biber aşırsak ta onlar hiçbir köyün bostanlıklarına tenezzül bile etmezlerdi. Çok kültürlü, görgülü ve saygılı olduklarını bu yüzden iyi anlıyorum. Yaşadıkları tüm mekanlar yeşildi, Ağaç diken, evlerini ve çevrelerini güzelleştiren, medeniyet öğretmeni insanlardı onlar.
Geçtiğimiz günlerde yeni kurulan Esenliye gittim. Yine o güzel, misafirperver kimlikleri, gayretli ve kültürlü insanları mevcut ama nerde o eski Dedik, nerde o eski güzellikler, nerde o yeşillikler…..
Belediye Başkanı Hüseyin GÖKOĞLU ve ekibi var gücüyle çalışıyor, yine Yozgatın en nadide beldesi biz olacağız diye uğraşıyorlar. Veysel BULUT Esenlinin adını ve güzelliklerini tüm dünyaya duyuruyor. Şeref SİPAHİ, Abdullah KAPLAN, Salih APLAK, Mevlüt SARAÇ hepside Esenli için farklı gayretler içerisinde. İşadamı Bilal ŞAHİN Yozgata yaptığı fedakar yatırımların en çoğunu Esenliye yapmış, köyü, köylüsü için cezb edici ortamlar hazırlamış. Ama, nerde devasa görünüşlü selvi ağaçları, nerde yoncalık, çimenlik mekanlar, nerde Amazon deltasını andıran eski ağaçlık mekanlar, berrak çeşmeler, eşmeler…..
Hüzünlendim. Şehir havalarından zaten bıkmışız, Esenli artık kurak bir dağın başında küçük bir şehir görüntüsü veriyor. Artık eskisi gibi bakkalları naftalin kokmuyor, sokaklarında hayvan gübreleri yok, dallarında kuş cıvıltıları, yollarında iğde kokuları kalmamış. Çevre köylerden bayramlık elbiselerini giyerek kalın yün minderli eşeklerle gelip, Dedik dükkanlarında gezen bakımlı adamlar yok. Bahçe duvarlarının üzerinden kabak tefekleri sallanmıyor, olgun kayısı, erik ve armutların sokaklarına döküldüğü, koyun sürülerinin tıkırdaklarıyla melodi oluşturduğu, küllüklerinde tavukların teşelendiği, adım başı oluklu pınarlar, çatısız evlerin siyeçlerinde kur yapan güvercinler, tozmasın diye ıslatılarak süpürülen, toprak kokan bakkalar, kahveler, biri gelip, biri giden at arabaları yok. Zaten Alcıyla arası da kilometrelerce uzaklaşmış.
Hey gidi Esenlim hey… Senin cennet mazini şimdi çocuklarıma anlatıyorum da, inanamıyorlar. Neşeli, hoş sohbet, misafirperver, vefalı, onurlu ve delikanlı insanların nasıl başlarda taç ise, ölmüş insanlarınında mekanları cennet olsun. Bir zamanlar gençliğimizin güzelliği, ruhumuzun neşesi, hem Yozgat’ın, hem gönlümüzün incisiydin sen…