Ülkede tek konuşulan konu bu yarışmaydı. Ziyaretler ve davetler bu programa göre ayarlanıyor, hafta sonları caddelerde, sokaklarda in-cin top oynuyordu.
Köy muhtarlığına sürekli farklı televizyon ve gazete muhabirleri gelip gidiyordu. Başını kaşıyacak zamanı kalmamıştı Muhtar’ın. En son yurt dışından gelen heyetle de görüştü. Sekiz köşe şapkasını çıkarıp alnının terini sildikten sonra;
“Yaparıh... çatarıh... telaşiye luzüm yoh! Hele şu yarışmayı bi hâl yoluna goyah.”
deyip heyeti uğurladıktan sonra, televizyon yönetmeninin yanına gitti.
“Muhtar Bey, ESEMES de yapılacak bugün!”
“La SEMESE’sine MESEME’sine godurtma şindi. Biz ona garışmah!” deyip yarışma alanına geldi.
“Böon bek yorgunum uşak. Siz yarışın. Ihdıyar Heyeti bahacak size. Ben dinnenmiye gidiyom. İmanım gevredi valla!” deyip tam ayrılacakken köylülerden bir gencin; “Televizonun çekdiği yarışmada gaçmah da ne oluyo? Gocâ Mıhdar’ın itdiğine bah!” diye mırıldanmasını duydu Muhtar. Dönüp arkasına baktı, kaşlarını çatarak;
“Lafını bilmeyen çavuşlar, döner bohunu avuçlar.” deyip evine doğru yola koyuldu.
Çok kızgındı; “Gara Nurunun pici, ben de bunu senin yanına gorsam tahır tahır ağzıma sıç!” diye söylene söylene yürüdü.
...
Gecgereynen saman çekme ve samannıh yosma yarışı:
Birinci Aza düdüğü aldı eline;
“Âri oturah, doğru gonuşah. Ben mıhdara neyim benzemem. Valla buruya ot gelip saman gitmenize de gônüm ırazı gelmez. Onun içün diyom ki, ecik bi şey bellemenin kime ziyanı olur, le dağal mi arhadaşlar!” diye bağırıp yarışmacıların ve köylülerin onayını aldı.
“Şindi her grup onar gecgere saman çekecek, temekden içeri atdıhdan sona da samannığa girip yosacaklar. Ağzınıza bürük virilicek. Yosam Allah itmiye samanın tozu adamı geberdir. Böonkü azzığınız: Mercimekli bulgur pilavı, gatıh, guyruhlu çörek, tavıh. Ehdirazınız yosa yarışmayı başladıyom.” deyip düdüğü öttürdü.
...
Yarışma olanca hızıyla devam ediyordu. Muhtar’ın olmayışı ciddiyeti biraz azaltınca Birinci Aza;
“O ne la! Bosdan gorhuluğumu zandetdiniz beni! Valla goyuncu hotladırım alayıcığınızı da!” diye azarladı köylüleri. Çevre köylerden gelen olanca kalabalığı harman yeri almayınca evlerin damlarına üşüştüler gelen misafirler. Karşı köyden gelen davulcu ve zurnacıların eşliğinde yarışma neşeyle sürüyordu.
Bosdan Guzeli Neriman’a aşkı iyice dillenen Memiş;
“Tek sen otura da ben hamballıh ideyidim...” diye söylendi.
Köylü kadın ve kızlar neşe içindeydi.
Samannıh dolu saman hey
Aman efendim aman (lillari lillari lillari)
Eller düun ediyo hey
Bizim düun ne zaman (lillari lillari lillari)

Gidiyom elinizden hey
Gurtulam dilinizden (lillari lillari lillari)
Yişil baş ördek ossam hey
Su içmem golünüzden (lillari lillari lillari)
türküsünü söylüyorlar, alkışlarla yarışmacıları cesaretlendirmeye çalışıyorlardı.
“Şaha maha bunnar bayâ koylü oldular la!” diyordu asasına dayanarak yarışı seyreden Haceli.
“Valla Haceli Dayı, ecik daha galsalar bizden iy ireçber olurlar. Arhalarında gurşun bilem yitişmez bunnarın!” diye hayretini gizlemiyordu Bekçi Ehsan.
“Ula şu Bosdan Guzeli’ne bah, tosun gibi. Bizim atların yirine arabıya goşsam bana mısın dimez la!” diyen köyün gençlerinden Şavgu’nun üzerine atıldı ve onu hemen altına aldı Memiş. Köylü, olaya odaklanmıştı.
Araladılar ikisini de;
“Kim kişkiliyo seni aslanım?” diye kızıyordu üstünü başını çırpan Şavgu.
“Ne diyon la! Duva et koylüye, yosa bızaladırım dinime imanıma seni! Bida o lafı duymuyacâm.” diye bağırırken Muhtar geldi.
Durumu anlattılar.
“Aşam ikiniz de bana gelin!” deyip konuyu kapattı.
Samanlar, aynı süratle taşınıp temekten içeri atıldı. Şimdi samanlık yosulacaktı. İçeri toz dumandı. Kendilerini dışarı zor attılar. Sonunda bu işi de başardılar. Kazanan gönüllüler oldu. Hemen sofra kuruldu. Gönüllüler sofranın başına koşuşunca;
“Boh böcüğü gibi üşüşmeyin sufranın başına. Aşınız bol nasıssa!” dedi, ama kimse dinlemiyordu Birinci Aza’yı.
...
Konsey toplanmıştı o akşam.
“Gonullüler, bahıyom da gozünüzün onü ışıldıyo! Uşah, yarışma guralınca, bundan sonaki yarışmalarda sade bi gişi salacıh. Sona galan ödülü gazanacak. Burda bi diyecâ olan var mı?” diye sordu Muhtar. Ses gelmeyince;
“Ula Arif, sana ne diyin deli diyolar annıyamıyom? Halbiysen bizim koyde senden daha guduruh, daha zotdirik, daha sümsük, daha hergeleler var.
Şindi gidenneri açıhlıyom: Şarhıcı Deli Arif’inen, Velleybolcu Senem.
Usulca geldin, usulca gidiyon Senem gızım. Şindi niye ağlıyonkine? Bunnar geçici şiyler. Yerinecek ne var bunda? Dünya yandı da kel gız goyneksiz mi galdı? Sus gayli, ecik yüzün guslün, hadi.
Şarhıcı Deli Arif, sana gelinci, şeher yirinde tiril tiril asbapları giyip çenilemesi golay le? Ya koy yiri? Gine de iy dayandın. İlk gelişin neydi la öyle! Islığın dağı daşı deliyodu emme gutdüğün...” deyip lafı uzatmadan; “Yarin Veli ercene sizi bırahır. Hadi size uğurlar ola!” deyip ayrıldı. Muhtarlığa gitti.
...
Memiş, kavga yaptığı Şavguyla birlikte muhtarlıktaydı. Durum anlatılınca Muhtar;
“Şunun duşgasına iki kahamadın mı Şavgu? Şindi sen git!” deyip Memiş’e döndü.
“Ula şah damarı bozuh, ula Bodos’un tômu, benim senden çekdiğim ne la? Dek dur diyom durmuyon, şöyle diyom yapmıyon. Nirdeyise depemize sıçacân! Gozün aydın, yarışma cürisinden atdım seni. Bitenece siyretmek de yoh sana!” deyince Memiş bir şeyler diyecek oldu, ama Muhtar;
“Söst! Gâvur sıpası! Ne diyosam o! Zati az bi zaman galdı şunnarın gitmesine, o zaman norecasân gör.” deyip elinin tersiyle çıkmasını söyledi. Memiş tam kapıdan çıkarken;
“Gerçi, ossuruhlu gote arpa ekmâ mahana ya! Bekleyip gorecik Memiş Efendi!” diye endişesini dile getirdi Muhtar.