TARİH: 3 Şubat 1934
Vatanın bağrına 
düşman dayarsa hançerini
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini…
İtalya diktatörü Mussolini’nin elini azametli bir tehditle doğuya doğru uzatıp; ”Bizim Deniz” diye haykırdığı, Antalya hülyasını aklından geçirdiğinde Atatürk, Anadolu’nun bağrından cevap vermek üzere 1 Şubat 1934 günü gece yarısı yurt gezisi için yola çıkarlar.
O sene kış o kadar şiddetli geçmektedir ki, yollardan otomobillerin değil kurtların bile geçmesi müşgüldü.
Daha Ankara’dan ayrıldıklarından 50 kilometre sonra tipi başlamış, Beynam köyünden itibaren yollarına kar altında devam etmek zorunda kalmışlardı.
Yolda döküle döküle hatta Atatürk’ün arabası bile birkaç kere batağa saplanmak suretiyle bizzat kendisinin de itmeğe mecbur kalması şartıyla ilerlemişti.
İşte 16 saat süren bu yorucu ve zor seyahatte, Yozgatlılar Çiçekdağ hududundaki Keklikali belinin karlarını nefesleriyle temizlemiş, derin bir sevinç içinde Ata’larını bekliyorlardı.
Resmi bir merasim yapılmayacağı belirtilmemesine rağmen Yozgat halkı hazırlık yapmış, çok dar bir zaman içinde ne yapılması mümkünse başarmak için var gücüyle mücadele etmişlerdi.
Vali Beyin eşi
Saatler geçtikçe şehirdeki halk’ın heyecanı genişliyordu. Nihayet 3 Şubat 1934 günü saat 15’de Yerköy’den hareket ettikleri müjdesi alınıyor.
Milli kıyafet giyinmiş bir atlı grubu Yerköy’de davul ve zurnalarla Atatürk’ü karşılamış, tezahürat içinde Yozgat’a hareket etmişti. Yol boyunca cirit oyunlarıyla Atatürk’e refakat etmekte idiler. Kar atların diz kapaklarını aşıyor ama kimse aldırış etmiyordu. Bu milli heyecana kapılan Ata’nın otomobilinden başını çıkararak kendilerini karşılayan Yozgatlılara şu övünç sözlerini söylemişlerdir;
Ünlü süvarileri,
Harp meydanlarında
Kahramanca dövüşen
Türk Yiğitlerinin harman olduğu diyar..
Bozok yaylasının çocukları
Varolun…
Çünkü bu övgüyü fazlasıyla hak etmiş Çanakkale de, Yemende, Medine Müdafaası, Galiçya Kanal Harekatı, Kut zaferinde Yunan harbinde, son kırk yıldan beri Pkk ya karşı verilen mücadelede “vatan namustur” diyerek can vermiş düşmana sırtını dönmeyen, en çok şehit veren ilimiz Yozgat’tır.
Bugün Atatürk düşmanları tarafından uydurulmuş bir iftira; “Yozgat’a ceza verdi” sözü yanlıca cahillerin ağızlarında ölü etinden sakıza dönüşmüştür. Yozgatlılara ve Atamıza saygısızlıktır.
Vali Bekir Sami Beyin eşi Gazi Hazretlerini karşılamak için telaşa düşmüştü. Tam bir Cumhuriyet kadını gibi giyinmiş, saçlarını da topuz yaptırmıştı.
Yozgat halkı ilk kez saçı yapıl bir kadını meydanda gördüğünden olsa gerek, şu maniyi uydurmuşlar;
Hanım hanım han taşı
Hanımı görünce bur başı
İki kafa bir burun
Hanım geliyor selam durun
ALLAH’ından korkanlar
Hanıma selam durun
Dizelerini Suzan BACANLI Ablamız Babannesinden dinlemiş, yeri gelmişken de burada yaşatmak istedim. İsterseniz gerisini o günün canlı tanığı Yozgat Valisinin kızı; Ayhan BARAN Hanımdan dinleyelim.
3 Şubat günü Saat 16:20’de şehre giren eşsiz konuk çoşkun bir alkış tufanı,  yaşa, varol sesleri içerisinde, Lise’ye, Halkevine, Belediye ve kumandanlık dairesine gidip ordu mensuplarına iltifatta bulunuyorlardı.
Hükümet konağında soba başında yorgunluk kahvesini içen Atatürk, Belediyede yapılan toplantıda şehrin imarı konusundaki çalışmaları inceledi. Udi’nin başkanlığı altında bir “İmar ve kalkınma komisyonu” kurulması hazırlayacakları raporun kendisine gönderilmesi emrini verdi.
Lise’de derslere girdi. Öğretmen ve öğrencilere tarih konusunda sorular yöneltti. Cepheden tanıdığı Fizik öğretmeni Vehbi ULUSOY’un dersinden memnun kalarak arzu olup olmadığını sorduklarında Vehbi Bey’in milletvekilliği istemesi üzerine de “sizin muallim ve mürebbilliğinizi değil milletvekilliği, Cumhurbaşkanlığına da değiştirilemez. Çünkü siz nur dağıtıyorsunuz. Şayet maddi bir sıkıntınız varsa telafi olunur” özlü sözleriyle öğretmenlere verdikleri önemi vurgular.
Liseden ayrılışlarında bir öğrencinin aniden ortaya çıkıp fotoğraf çekmesi üzerine Atatürk’ün “niçin izinsiz çektin?” sorusu karşısında öğrencinin de “Paşam bu fırsat elime ne zaman geçecekti ki onu seremoniye edeyim dedim” cevabı karşısında memnun oldular.
Vali Baran Beyin kızları Ayhan Baran Atatürk’ün Vali konağına gelişleriyle ilgili anılarında, ”İşte o an, Gazi ağır ağır ve büyük bir vakar içinde konağın daracık merdivenlerinden çıkıyorlardı. Mini Mini elim onun dünyalara hükmeden avuçları içinde çırpınmıştı. Küçük yaşıma rağmen, Gazinin altın renkli saçlarının asıl alnında uçuşunu, çelik mavisi keskin bakışlarını, gri renkte kalın kış paltosunu, elindeki aynı renkte kalın kenarlı kasketini ve lacivert, bej gri karışımı jakarlı süveterini, aynı renkte gri golf takımını hiç unutmamak üzere seçebilmiştim.
Gazi Hazretleri gelişleriyle evimizde bir bahar havası estirmiş, kara kışın kapkaranlık bir gecesinde güneşten daha parlak bir ışık kaynağı gibi aydınlatmıştı içimizi.
Artık, saatler rüzgar hızı ile geçiyor, neşe ve sevinç dolduruyor her yeri. Bir ara Gazinin Bey babama isim vereceği ve bizimde o odada hazır bulunmamız gerektiği haberi verilmişti. Biz dört kardeş, Gazi’nin odasına girdiğimiz zaman, Gaziyi ayakta konuşma yaparken gördük Beybabam ayakta heyecandan sap sarı, titriyordu. O sırada gazi tarafından bey babama verilen bir mektupla adı Bekir Sami iken “Baran” Öz adı olarak değiştirilmiştir. Aradan yine dakikalar geçiyordu. O gece çok neşeli olan gazi anneme ilk defa samimi bir aile sofrasında bulunduğunu söylemiş, annem tarafından yapılan Çerkez tavuğu, O’nun en çok sevdiği yemekler arasında imiş.
Gazi beni kendisine çekip iki elimden sımsıkı tutarak, ince ve tatlı bir sesle bana “Beni sever misin?” diye sordu kahverengi bakışlarım O’nun keskin, gözleri kamaştıran mavi bakışları altında “bütün sevgim sizin” için cevapını verirken başımı öne eğmiştim. Başımı kaldırdığım zaman Gazi’nin yanaklarından sızan gözyaşlarının birer pırlanta gibi parladığını gördüm. Dünyanın en büyük insanı ağlıyor ve ben, bir Türk çocuğu Dünyanın en büyük heyecanı ile sarsılıyordum. Annemle Bey babamın arasında oturan Gazi, titreyen elleri ile ellerimi Afet hanımefendiye uzattı.
O gece Ablamın adı Afife iken, Bilge Müfid’in adı Mete olarak değiştirilmişti.”
Vali konağında karşılayıcılar arasında bulunan öğretmen Süleyman Dereli’nin hafız olduğunu öğrenen Atatürk, Kur’an-ı Kerim’den bir sure okumasını ve tefsir etmesini ister. Hafız tefsir edemeyince de, Atatürk tefsiri hatasız olarak yapar. Okunan şiiri beğendiği, Şair Hüzni’yle de görüşmek isterse de, şair şehir dışında olduğundan görüşme imkanı olmaz.
O gece öğretmen Muhsin Gökkay’ın başkanlığında verilen konser de Ata’nın çok hoşuna gitmişti. Bu hava içinde geçen sohbete, her şahsın kendi branşında konuşması Atatürk tarafından istenilince, Ruşen Eşref bey edebiyat tarihinden ve Fuzuli, Nedim ve divan edebiyatından konuşular. Yerine göre seçme şiirler okudular. Namık Kemal’in Vatan kasidesini okurlarken;
“Vatan bağrına düşman dayamış hançerini
Yok imiş kurtaracak bahtı kara maderini” mısralarını Atatürk, Mecliste belirttikleri gibi;
“Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini” şeklinde okuttular ki Musollini’ye iletilmek istenilen mesaj hedefine ulaşmıştı.
Salonda sergilenen fotoğraflar içerisinde Foto Mümtaz Tiyanşan’ın arşivinden derlenen ve o güne kadar gündeme gelmemiş olan Sofya Ateş emirliğinde çekilmiş olan yeniçeri kıyafetli fotoğrafını Atatürk görünce çok mütehassıs olur ve hikâyesini anlatır.