Geçtiğimiz hafta yaşadığım bir olayı anlatarak yazıma başlayayım.
Üniversitenin tıp fakültesi otoparkından çıkarken iki kişi “Abi merkeze bizi de bırakır mısın” diye seslendiler. Tamam, dedim…
Yaş olarak benimle emsal olan yanıma oturdu, diğer genç arka koltuğa. Selamlaştıktan sonra kısa bir sessizlik, ardından dayanamadım sordum “Nerelisiniz?” diye…
“Amasyalıyız” dedi yanımda oturan. “Hayırdır, Yozgat’ta ne yapıyorsunuz?” diye sorduğumda hayvanları için Yozgat köylerinden saman almaya geldiklerini, kış için hazırlık yaptıklarını söylediler.
Ve ardından lafı çaktı yanımda oturan; “Abi buranın üç bakanı var deseler inanmazdım. Yozgat ne kadar geri kalmış hem de Ankara’nın dibinde…”
Bir an şaşırdım doğrusu. Tesadüfen tanıştığım bir çiftçiden duymayı düşündüğüm şeyler değildi bunlar.
Devam ediyordu Amasyalı; “Abi ben yaklaşık bir aydır buradayım. İlk kez Yozgat’a geldim. Çok sayıda hayvanımız var, onlara kışlık saman topluyoruz. Yozgat’a geldiğimde çok şaşırdım. Bu kadar küçük, geri kalmış bir şehir beklemiyordum. Sanki bir kasaba, köy gibi…”
Tabi bunları söylerken her cümlenin sonunda “Abi kusura bakma, özür dilerim ama…” diye eklemeyi ihmal etmiyordu.
Çünkü ben Yozgatlı olduğumu söylemiştim ona. Sadece ne iş yaptığımı söylememiştim. Özür dileye dileye Yozgat’ın mevcut durumu hakkındaki gözlemlerini aktarmaya devam etti.
“Yozgat’a ilk kez geliyorum ama çok şehir gördüm. Yozgat kadar siyasi gücü olup da bu kadar geri kalmışını daha önce hiç görmedim abi, yazık. Şimdi yapılmayacak da ne zaman yapılacak abi?” diye ekliyordu bir yandan.
Belki okumamıştı ama çok akıcı konuşuyordu, diksiyonu düzgündü, dikkatimi çekti doğrusu. Bunu sorduğumda “Abi ben yedi yıl kadar İstanbul’da kaldım. Diğer büyük illeri de gezdim. Bakma sen kılığımıza kıyafetimize, kendi işimiz için koşturuyoruz ama gözlerimiz de kör değil hani. Çok gezdim, çok insanla tanıştım…”
Yanımda oturan kişi tahsilli birisi değildi belki ama Yozgat’ı gördüğünde yaşadığı hayal kırıklığını çok güzel özetlemişti bana.
Dışardan birisi böyle bakıyor işte olaylara. “Üç bakanı olan şehir Yozgat” diyorlar. Onlara göre Yozgat’a ne yapılsa, ne kadar hizmet gelse az yani…
Yozgat’a hayatında ilk kez gelmiş ama evvelinde çok şehir gezmiş bir çiftçinin gözünden izlenimler bunlar.
Özellikle “Üç bakanı olan” vurgusunu ısrarla kullanıyordu. Yani Yozgat’ın son on yılda kurulan hükümetlerdeki gücünü…
Önümüzdeki yıllarda da bu hep böyle hatırlanacak. Bir dönem Yozgatlı siyasetçilerin Türkiye’ye yön verdiğini konuşacağız. Belki de Ankara’da hiçbir zaman bugünkü gibi güçlü temsil edilemeyecek Yozgat.
Tabi ki bir Yozgatlı olarak temennim Yozgatlı siyasetçileri daha yüksek makamlarda görmektir.
Bugünkü durumda kim şunu iddia edebilir; “Yozgat elindeki siyasi gücü tam anlamıyla kullandı. İktidarın nimetlerinden sonuna kadar faydalandı.” kim diyebilir?
Hiçbir şey yapılmadı demiyorum elbette.
Muhalif olmak en kolayı, “Ne yaptınız ki?” diye sormak en kolayı… Bunu söylemek doğru değil. İllaki yapılanlar var, ortada.
Bu yapılanlar yeterli mi? Sorusunun cevabına dönelim.
İşte önümüzde genel seçimler var ve Ankara’daki siyasi kadro ve Yozgatlı siyasetçiler büyük oranda değişecek.
Bu noktada Yozgat için daha fazlası yapılabilir miydi? İşte bunu sormak gerekiyor.
Biraz önce anlattıklarım yabancı bir çiftçinin Yozgat’la ilgili düşünceleriydi ama sadece o değil, Yozgat’a hayatında ilk kez adım atan birçok kişi benzer tepkiler veriyor.
Dışardan bakıldığında, üç bakanı olan, güçlü siyasetçiler yetiştirmiş, ülke yönetiminde söz sahibi olmuş bir Yozgat var akıllarda.
Öyle bir algı var daha doğrusu… Bunu kıramayız.
Bizi daha büyük sanıyorlar. Ankara’nın dibinde bir büyükşehir olduğumuz algısı var özellikle taşrada.
Yozgat’ın adı var vesselam…