SANIRIM 2006 yılıydı. İzmir’de ikamet ettiğim yıllarda, “Şehriyar” adı ile bir dergi ulaştı elime. Üzerinde Yozgat’a ait ibareleri gördüğümde ne kadar sevindim, ne kadar duygulandım tarif edemem. Bizde o yıllarda İzmir’deki Yozgatlılar Derneği bünyesinde “Yiğitler Harmanı” adı ile bir dergi çıkarıyorduk, fakat adı ile müstesna, “Şehriyar Dergisi” bırakın Yozgat’ı Türkiye’deki çıkarılan dergilere oran on basar vaziyetteydi.
Her sayfasını, her satırını büyük titizlikle okudum. Muhteşemdi, içimden, İşte Yozgat bu dediğimi anımsıyorum. Aradan yirmi gün geçmişti ki, telefonumda kayıtlı olmayan bir numara ile arandım. 
-Gardaş, selamaleyküm, 
 ben Ali TAVŞANCIOĞLU
'Özür' dileyerek 'çıkaramadığımı' belirttim.
-Tanışmıyoruz, ben de sizi tanışmak hasbi hal etmek için aradım.
Memnuniyetimi belirttim.
-Yozgat’tan arıyorum, Şehriyar adı ile bir dergi çıkarıyoruz, duydum ki, sizde öykü yazıyor, Yiğitler Harmanı adı ile bir dergi neşrediyormuşsunuz…
Şehriyar adını duyunca, sanki kırk yıllık ahbap gibi koyu sohbete daldık, dergiden haberdar olduğumu ve çok beğendiğimi söyledim.
Benden dergide yayınlamak için öykü istedi, mutlaka göndermem içinde sıkı sıkıya tembihledi.
O güne kadar hiç profesyonel bir dergide yazmamış olmanın paniği ile önceden yazdığım öyküleri tek tek gözden geçirip bir tanesin yolladım.
Dergi elime geçtiğinde, hızla göz atıp sonra bana ayrılan sayfaya takıldı gözlerim. Yazdığım öyküler, Seferberlik ve Kurtuluş Savaşı kahramanlarına ait olduğundan, öyle ihtişamlı resimlerle hikayeyi bütünleştirmişti ki, sevincim, Ali Beyi hiç görmesem de hayranlığım kat kat artmıştı. Sonrasında yeni öyküler derlemek için Yozgat’a geldiğimde tanıştık.
Şimdi siz hakem olup hak verin, Yozgat mı vefasız, Yozgatlılar mı?  
Dergide kendisine yer bulmak için çırpınanlar vardı. Fakat bu kaliteli yayın organının en büyük sorunu finanse edecek bir kuruluşun olmayışıydı. Bazı simalar ve siyasi şahsiyetlerden gelen talepler doğrultusunda “röportaj” yöntemiyle dergi kapağına resimlerinin basılmasını talep ettiler, Ali Bey’de mecburiyet karşısında kabul etmişti.
Ne var ki, Dergi basılıp da ellerine geçtiğinde verdikleri sözü yiyenler oldu, kim kendi resmini, kimi sayfa dizimindeki yerini beğenmeyerek, Ali TAVŞANCIOĞLU’nu borç batağına sürüklediler. Bu yapılanlara inat, dimdik ayakta durmaya çalıştı, Bozok Üniversitesi öğrencilerinin tezlerine yardımcı olmakla kalmayıp, birde “KÜN YAYINLARI” adı ile Yozgat’ta bir ilki daha başardı. Yayınevi bünyesinde ona yakın kitap çıkardı. Bazı belediyeler basılan bu eserlerden aldı, bazıları pazarlamacı muamelesi yaparak yüzüne bile bakmadı.En kötüsü de, birlikte yola çıktığı bazı kişiler, Ali Bey’in sayesinde makam mevki sahibi oldu, yüzüne bakmadı.
Kurumlara ve kuruluşlara verdiği kitapların dahi parasını tahsil edemedi. Onu en çok üzen ve yatağa düşüren sebeplerden birisi ise, Yozgat’ın önde gelen şahsiyetlerinin kendisine büyük haksızlık yapmasıydı.
Adı kültür ile başlayan, kültürsüz insanların duyarsızlıkları sebebiyle, Türkiye’nin her yerinde okuru olan kitaplar, Yozgat Kütüphanelerine alınmaya değer bulunmadı.
2014 yılında Yozgat’a yerleştiğim günlerde, Ali kardeşim bitkin vaziyetteydi. Benim ısrarımla, birlikte Belediye Başkanına hayırlı olsun ziyaretinde bulunduk. Giderken de çıkan kitaplardan bir dizi oluşturup hediye ettik. Ali kardeşimizin ağır hasta olduğundan haberdar olan başkan, geçmiş olsun diyerek, durumu hakkında bilgi aldı. Ali Bey, kitaplar konusuna hiç değinmedi, durumunun acil olduğunu bildiğim için ben arz etmek durumunda kaldım. Sudan bahaneler üreterek, bu hasta kardeşimize ilaç parasını dahi çok gördü.
O günden sonra Ali kardeşim bir daha sokağa çıkmadı, kimseyle konuşmadı, 23 Mayıs 2014 yılında tüm varını heba ettiği Yozgat ve Yozgatlılara veda etmeden ebediyen sustu.
Bu yapılan haksızlıkların bir başka değerimize benzer yapılmaması için daha fazla susmak içimden gelmedi.
Sözün özü; O ŞEHRİYAR İDİ, ŞEHRİ ONA YAR OLMADI. Mekanın Cennet Olsun Kardeşim.