YOZGAT yöresinde birbirinden güzel ve ilginç atasözleri söylenir. Şimdi gelin, birlikte bu atasözleriyle birtakım eleştirel yaklaşımlarda bulunalım:
Ağılda oğlak doğsa ovada otu biter.
Ülkemiz insanlarının çoğunun belleğine kazınmış yazgıcı bir anlayış. Çocuk mu doğuracaksın, korkma doğur. Allah nasıl olsa rızkını verir. Acaba gerçekten öyle mi? Bunu karşılayacak ekonomik gücün var mı? Doğacak çocuğuna mutlu bir yaşam sunabilecek misin? Ona sağlam bir gelecek sağlayabilecek misin? Ha, ne dersin?..
***
Arkalı it kurdu boğar.
Gerçekten öyle. Ne demişler, “Öldü dayım, gitti payım.” Eğer arkanda seni koruyup kollayacak büyük bir güç varsa bu ülkede sırtın yere gelmez. Arkasında dayısı olanlara tüm kapılar sonuna dek açılır. Dayısızlara gelince, Allah onlara kolaylık versin!
***
Ayağını sıcak tut, başını serin; düşünme derin derin.
Ayağı sıcak, başı serin tutmak olabilir de nasıl olup da derin derin düşünmeyeceğiz? Açlık sınırında milyonların yaşadığı, geçim sıkıntısı sarmalında yaşam mücadelesi verildiği, borçların boyu aştığı, vergi ve zamların boğazımıza sarıldığı bir ortamda derin derin düşünmememiz olanaklı mı sizce?..
***
Bir dirhem et bin ayıp örter.
Desenize bir yaşam boyu ayıplarımızla yaşamaya mahkûmuz. Et alacak gücümüz var mı ki?..
***
Bir ikram var ki kötekten zor.
Bu söz bana işçi ve memurlara verilen maaş artışlarını anımsattı? Haksız mıyım?..
***
Dadandırma sarı gelin, dadanırsa yine gelir.
Bak, işte politikacılar konusunda bizi uyaran güzel bir söz. Böyle almadan verirsek peşimizi hiçbir zaman bırakmazlar ki…
***
Dek duranın devesi ölmez.
Doğru söze ne denir? Otur oturduğun yerde. “Etliye sütlüye karışma” , “ Eneğine enek nene gerek?İşleri tıkırında gidenlere ayak bağı olmaya kalkarsan rahatın bozulur. Sen gel, atalarımızın sözünden çıkma.
***
Dilini tut, yahniyi yut.
Fazla konuşmaz; sorunları, aksaklıkları, adaletsizlikleri, yolsuzlukları, kısacası tüm olumsuzlukları görmezden gelirsen seni doyururlar. Rahat ve bolluk içinde yaşarsın. Yoksa işin dumandır. Benden söylemesi.
***
El öpmekle ağız pis olmaz.
Koronavirüs ortaya çıkmadan yıllarca önce söylenen bir söz. Yükselmek istiyorsan el etek öpmeye alışmalısın. Yoksa eşek kuyruğu gibi ne uzar ne kısalırsın.
***
Evlek evlek sattık, böyle böyle battık.
İster aile ister devlet yönetelim, sanırım bu söze dikkat etmemiz gerek. Gün gelir elimizdekileri niye sattık diye dizimizi dövebiliriz.
***
İstanbul’dan gelen eşek, kırk gün at gibi gezer.
Eee, İstanbul demek Türkiye demek! Sanayi orada, turizm orada, iş orada, aş orada, haber orada, oy orada, orada da orada… İzin verin de oradan gelenler at gibi gezsinler artık.
***
İtle dalaşmaktansa çalıyı dolan.
İşin en kolayı öğütleniyor. Tıpkı, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.” der gibi. Oh ne güzel!.. Kötüler ve kötülüklerle mücadele edeceğine, “Aman bana dokunmasın.” diye sıvışıp gideceksin. Bunun adına da insanlık diyeceksin. Kötülükler çığ gibi büyüdüğünde ne denli kaçarsan kaç, sen de altında kalmayacak mısın?..
***

Baskısız yoncayı yel atar.
Yoncaları yel götürmesin diye mi özgürlükler baskı altına alınıyor dersiniz? Demokrasiyle hiç uyuşmayan bu söz, çocuk yetiştirirken ailelerin en önemli can simitlerinden biri oluyor ne yazık ki. “Tepesine vurup ekmeğini elinden alacaksın.” Sizce hoş bir yöntem mi bu?..
***
Atlar tepişir, arada eşekler ezilir.
Teşbihte (benzetme) hata olmaz, derler. Lütfen hoş görün beni, ama acaba ne zaman at olmayı becerebileceğiz?..
***
Ağanın malı gidiyor, azabın canı.
Oldum olası böyle değil midir? “Koyun can derdinde, kasap mal derdinde.”dir. Sermayenin egemen olduğu tüm ülkeler için geçerli bir anlayış bu.
***
Bir abam var, atarım; nerede olsa yatarım.
Bu kafayla gidersek gün gelir sırtımıza giyecek o abayı da bulamayız. Böylesine teslimiyetçi, şükürcü olmayı anlamak gerçekten zor.
***
Çubuk iken çıt demeyen, hezen iken küt demez.
Genelde böyle oluyor. Arada bir hezenken küt diyen çıkıyor çıkmasına da bir elin parmakları kadar ne yazık ki. Ekonomik çıkmazlar içinde yaşar, okumaz, yorumlamayı, yargılamayı bilmezsen çıt bile diyemezsin.
***
Döven öküzünün ağzı bağlanmaz.
Bakın, hemen hemen tüm dünya ülkeleri bu sözün gereğini çok iyi uyguluyorlar. Üretenlerin yaşamlarınırdürebilmeleri için onları karın tokluğuna çalıştırıyorlar. Altın yumurtlayan tavuğu kesecek hâlleri yok ya.
***
Elden ekmek yiyen yolda acıkır.
El ayranı ciğer soğutmaz.” , ”Elden gelen, elli gün gitmez.” derler. Başkasına güvenerek, başkasından yardım alarak yaşamanın sonu yok kuşkusuz. Bir bakarsınız ekmeğinizi kesiverirler? Ne yapacaksınız o zaman? En iyisi, “Kendin pişir, kendin ye.” Yoksa pişman olursun.
***
Handa yatıp göbek atıyor.
Benim için geçerli değil bu söz. “Hanım yok ki göbek atayım. Biz ancak sağlıksız beslenerek göbek gezdiririz.
***
Kendi gözündeki hezeni görmeyen, elin gözündeki saman çöpünü görür.
En başarılı olduğumuz durum bu. Özeleştiri kültürümüz olmadığı için kendi büyük kusurlarımızı görmez, ama elin ufak kusurlarını hemen ortaya dökeriz. Bir tür çekememezlik olsa gerek.
***
Kalmış kağnıyı koca öküz çeker.
Yaş yetmiş, iş bitmiş.” diyenler darda kaldıklarında hep bu yetmişliklere başvurur, onların deneyimlerinden yararlanırlar. İşleri bitince ne yaparlar?.. Onu da siz yanıtlayın.
***
Ne zaman pabucum gelirse o zaman bayram ederim.
Ah şu bayramlar!.. Evet, güzel günler. Ama aç ayı oynar mı? Yoklukta candan bir bayram sevinci yaşanabilir mi?..
***
Sarımsağın yüzüne tükürmüşler, “Görüp göreceğiniz bu olsun.” demiş.
Bir ara kilosu 80 TL’ye çıkan sarımsağın yüzüne tükürmek yürek ister. O eskidenmiş. Şimdi sarımsak alabilsek öpüp baş tacı yapacağız.
***
Sen ağa, ben ağa; inekleri kim sağa?
Merak etmeyin; asgari ücretliler, memurlar, küçük esnaf, küçük ölçekli çifti ve üreticiler inekleri sağarlar.
***
Yük altında eşek anırmaz.
Nasıl anırsın ki bunca yük varken üstünde? Acaba bizi bu yüzden mi çok çalıştırıyorlar?..
Her şeyin gönlünüzce olması dileğiyle…