GEÇTİĞİMİZ hafta bir akşam Seyfi hocamla dolaşırken, Lise Caddesinde yağmura yakalandık ve tarihi askerlik şubesinin kemerlerinin altına sığındık. Bizi gören birkaç tanıdık sima da yanımıza geldi. Yağmur dinene kadar sohbet ettik.
Doğal olarak sohbetin konusu Yozgat’tı…
Spontane bir araya gelen sohbet grubunun içinde, Yozgat’a olan sevdasını her fırsatta dile getiren Davut Bayram, nam-ı diğer McDavut da vardı.
Davut abi, Yozgat’la ilgili yazılarımdan dem vurdu. Memleketimizden, kendimizden, yaşam tarzımızdan bahsederken özeleştiri öyle bir noktaya geldi ki “Yasin biz Yobaz mıyız!, bunu yazsana kardeşim” dedi.
“Tamam Davut abi yazacağım” dedim ve yazıyorum…

* * *
Nedir yobazlık, önce onu tanımlayalım…
Genelde, kaba saba, incelikten anlamayan kimseler için yobaz sıfatı kullanılır. Bir düşünceye, bir inanca aşırı ölçüde bağlı olan insanlar için de yobaz yakıştırması yapılsa da çoğunlukla ilk tanım daha yaygın kullanılır.
Türk Dil Kurumu’na göre ise ilk sırada “Dinde bağnazlığı aşırılığa vardıran, başkalarına baskı yapmaya yönelen kimse” tanımı yer alsa da bizim yobazlıktan kastımız genellikle bu değildir.
Kabalıktan sabalıktan dem vuruyorlar ya bize…
Kaba saba mıyız ki bize yobaz diyorlar?
Özellikle geçmişte Yozgatlılık ve yobazlık kelimeleri aynı cümle içinde pek sık kullanılırdı. Bundan olsa gerek “yobaz” kelimesi bizi oldu olası rahatsız etmiştir.
Nedenini araştırmayız ama şikayetçi oluruz.
Affınıza sığınarak, burada biraz özeleştiri yapacağım.
Kaba saba davranmaktan yola çıkalım…
Kaba saba olmak, görgüsüz olmaktır. Başka bir deyişle, özensiz olmaktır.
Herkes demiyorum…
Bazıları diyelim…
O meşhur bazıları işte…
Birlikte bir şehirde yaşıyoruz ama halen bir şehri paylaşmanın, şehirde yaşamanın gerekliklerini yerine getirmekten çok uzağız.
O yüzden belki halen yayalar için ayrılan kaldırımda motosikletle gezenler var. Bir de korna çalıp yayaları yaya kaldırımdan indirecek kadar cesaretimiz var ki sormayın!
Yıl olmuş 2018 ama kaldırımı geçtik, yola kadar tezgâh açıp mal satmaktan vazgeçemiyoruz.
Bir de o tezgahlardaki malları satmak için bağırıyoruz, caddeyi pazar yerine çeviriyoruz.
Benim dükkanımın önüne yabancı araç park edemez diye dubalar dikiyoruz.
Birçok şehirde yayalar yaya geçidine adım attıkları anda araçlar durup yol verirken, bizde yaya geçidinden geçen insanların üzerine araba sürülür.
Daha sayayım mı?
Saymaya başlarsak bitiremeyiz, onu söyleyeyim.
Aynı havayı teneffüs ediyoruz değil mi?
O zaman ne gereği var, yazıp da başınızı ağrıtmayayım.
Velhasıl…
Ne kendimize ne başkalarına ne de yaşadığımız şehre saygımız var.
Tüm bunları yazarken, şehirde yaşamanın gereklerini yerine getiren, kendisine, başkalarına ve çevresine saygısını yitirmemiş olan Yozgatlıları tenzih ediyorum. Lütfen onlar üzerlerine alınmasınlar.
Çünkü ben herkes demiyorum.
Bazıları…
Bizi bu memlekette yaşamaktan soğutmak için elinden geleni yapmaya çalışan o bazıları…
Onlara inat, memleket sevgimiz bizi buraya bağlıyor.
Birlikte bu memleketi daha güzel ve daha yaşanası bir yer haline getirebiliriz.
Yobazlık kaderimiz değil...
Zaten biz yobaz değiliz. Bunu asla kabul etmiyorum.
Bazılarının yaptıkları tüm Yozgatlılara mal edilmemeli.
Onlara da birlikte yaşamanın gereklerini birlikte öğreteceğiz…
Allah, “Bazınızı bazınızla imtihan edeceğiz!” diye buyuruyor.
Belki bizim de imtihanımız bu…
Selametle…