yazı dizisi  
(Birinci Bölüm)
Çekmedi bizim kadar idamdan hiç kimse ve konuşmadı bizim kadar idamı kimse.
Son günlerde işlenen vahşi cinayetlerin ardından yine ülke gündeminde ilk sıralara çıkan idam konusunu, terörist başının tutuklandığı dönemlerde de çok tartışmıştık.
12 Eylül döneminde sıkıyönetim askeri mahkemelerince idam edilenleri ve istiklâl mahkemelerinde ki idamları ve o karanlık tabloları bir kez daha hatırlatacağız.
Yok şeriat, yok Cumhuriyet yok lâik yok İslamcı, tartıştık da tartıştık ve hala bu iki tarafın tartışması ile şekillenen tarih sayfalarında ki notlar karma karışık, elimden geldiği kadar bu konuda en doğru ve en çarpıcı araştırmalar yaptım, uzun zamandır üzerinde çalıştığım bu yazı dizisinde tarihi bir daha yaşayacak ve yarının şekillenmesinde geçmişi bilmenin önemini asla unutmayacağız.
1920-1927 tarihleri. 
İstiklâl Mahkemeleri'nin kurulduğu bu zaman dilimi, Cumhuriyet tarihinin en utanç verici ve en çok tutuklamanın yapıldığı yıllardır.
Millî Mücadele dönemi ve sonrası Anadolu halkı için maddî ve manevî her açıdan zorlu bir süreç yaşanırken Ankara hükümeti, meşru sınırları çizmek için uğraşır, huzur ve güvenliği sağlamak, asker kaçaklığının önüne geçmek, düzenli orduyu kurmak için merkezi otoriteyi gerçekleştirecek bir metot aranır, otorite için devrim yöntemleri çare görülür. 29 Nisan 1920'de Mehmet Şükrü Bey'in TBMM'ye verdiği önergeyle 'Hıyanet-i Vataniye Kanunu' kabul edilir. 
Tehdit unsuru sayılan hareketlere karşı daha sıkı tedbir almak isteyen Dr. Tevfik Rüştü Bey, Mustafa Kemal'e İhtilâl Mahkemeleri kurulması için bir öneri verir. Özel kanunla belirlenen mahkemenin adı daha sonra İstiklâl Mahkemeleri olarak değiştirilir. Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa’da 14 İstiklâl Mahkemesi kurulması için öneride bulunur ve mahkemeler Temmuz 1921-Ekim 1923 tarihleri arasında çalışır, ilk olarak Kastamonu, Konya, Samsun ve Yozgat'ta kurulur ve 17 Şubat 1921'e kadar yaklaşık beş ay kadar çalışır. Bu dönemde casus, bozguncu, eşkıya, hain, asker ailelerine tecavüz edenler en ağır şekilde cezalandırılır. 
Çerkez Ethem, Atatürk'e suikast, komünist kuruluşlar gibi davalara bakılır. Sonuçta 54 bin insan yargılanır, 1054 insan idam edilir, 43 bin kişi ise sürgün ve hapis cezası alır.
Ancak sayı bu kadar az değil tabi, 1923'te tekrar açılan ikinci dönem İstiklâl Mahkemeleri, 1927'ye kadar asmaya devam eder.
29 Haziran 1925 tarihinde Diyarbakır'da Şeyh Sait ve 46 destekçisini idam eder, sonrasında ise Cumhuriyet'in ilanını eleştirenleri, hilafet ve saltanat propagandası yapanları yargılamak için İstanbul ve Ankara İstiklâl Mahkemeleri kurulur. 
Ulusal otoriteyi sağlamak için kurulan bu mahkemeler daha sonra binlerce Müslüman’ın ve günahsız insanların idam edildiği bir yapı haline gelir. Ankara İstiklâl Mahkemeleri'nin Başkanı Ali Çetinkaya, Necip Ali Küçüka ve üyesi Kılıç Ali'dir, bu Ali’ler, hafızalara zalim ve gaddar olarak kazınır. 
İstiklâl Mahkem-eleri'nin şöyle bir saçma ve bir o kadar da niyetinin kendince temizlik olduğunu ifade eder bir anlayış ve zorbalık ile yargılananların itiraz yani” temyiz hakkının” bulunmamasıdır. Mahkemelerde yargılananların çoğu aynı gün içerisinde tutuklanır, yargılanır, cezalarını alır ve idam edilir.
 Ali Çetinkaya'nın Ankara İstiklâl Mahkemesi ceza dağılım cetveline göre vicahen, gıyaben ve müeccelen verdiği idam kararlarının toplamı 2470'tir. Salben (asılarak) gerçekleştirilen idamlarda kadrolu olarak görevlendirilen Keskinli Cellât Kara Ali, bir gazeteye verdiği röportajda: "Ben Ankara'da 6128 kişinin sehpada ipini çekmişim." der.
 Oy! Benim ülkemin günahsızları ve onlara ağlayan içi köz dolu aileleri oy!
Bu sayı yüz binlerle ifade edilmeli.
Âlimler münevver insanlar idam edilirken dudakları duaya açılıyordu sadece, geride onlara bir ömür ağlayan ailelerini bırakarak idam oluyorlardı, evini terk etmek, soyadını değiştirmek zorunda kalan insanların tek suçu inandıkları gibi yaşamak istemeleri miydi?
İskilipli Atıf hoca, Şeyh Esad Erbili hazretleri, Mevlevi İsmail Hakkı efendi, Rize bombardımanı, Maşallah Ali efendi, Şalcı Şöhret bacı ve daha niceleri nasıl asıldı, nasıl katledildi bunları tek-tek inceleyeceğiz hep birlikte.
Gelin isterseniz kamuoyunda farklı farklı anlatılan İskilipli Atıf hoca idamına bakalım.
İskilipli Atıf hoca, Şapka Kanunu’nun çıkmasından yaklaşık 1,5 yıl önce bastırdığı ve “Milli Eğitim Bakanlığı” tarafından da onaylanan “Frenk Mukallitliği ve Şapka” isimli risaleden dolayı yargılanıp idama mahkûm edilmiştir. Oysa bir hukuk kaidesidir ki, yürürlüğe giren bir kanundan önce bu kanuna aykırı olan fiiller suç sayılamaz!
( İSKİLİPLİ ATIF HOCA VE ŞEYH ESAD ERBİLİ HAZRETLERİ
 İDAMI İLE 2. BÖLÜM DEVAM EDECEK…)