SİZ öğretmenin ne demek olduğunu hiç biliyor musunuz? TDK’ye göre öğretmen; mesleği bilgi öğretmek olan kimse, hoca, muallim ya da muallime olarak tanımlanıyor. 
Peki ya günümüzdeki öğretmenle bu tanıma ne kadar uyuyor? 
Günümüzde öğretmen olmak isteyen gençlerin çok zorlu yolları kat etmesi gerekiyor. Şu anki sistemin dayattığı 4+4+4 eğitim programının neferleri tarafından zorluklarla kazanılan üniversitenin ardından öğretmen diploması verilerek mezun oluyorlar. 
Peki, mezun olmak yeterli geliyor mu? 
Hayır, bize lanse edilen kısım diplomanın sadece basit bir kağıt parçası olduğu. Hal böyle olunca gençlerin önünde koskoca bir bariyer beliriyor; ATAMA SORUNU. 
Atanamayınca kimse size öğretmen demiyor. Çünkü, diplomanız bir işe yaramıyor. Engebeli yollardan geçen öğretmen adayımız kimi zaman yeterli puanı alamayarak kimi zaman da yeterli puanı alsa da kontenjan yani alım azlığından 3-5 senesini bu uğurda feda edebiliyor. Bu süre zarfı içerisinde hayatını idame ettirmek zorunda olan birey özel kurumlara başvuruyor. Yine güç zorluklarla ve çok düşük ücretlere tabii tutularak sansı varsa özelde çalışıyor. 
Tam her şey halloldu derken bu sefer de toplum baskısı yakasını bırakmıyor, ‘’atanmış olsaydın daha yüksek maaşla daha sağlam bir işte çalışırdın’’ diyerek. 
Böylelikle adeta bir kısır döngüye dönüşecek olan bir atama süreci kapıda sizi bekliyor. 
Gerçekten böyle mi olması gerekiyordu peki? 
Şansınız varsa atanıyorsunuz. Bu sefer de atandığınız okulda çeşitli sorunlarla karşılaşıyorsunuz. Ne yapacağınızı bilemez halde, idealistlikle çabalıyorsunuz, 3-5 sene. 
‘’Evet ben öğretmen oldum, yeni nesil bir öğretmenim ben artık’’ diyorsunuz kendinize sürekli. 
Peki böyle oluyor mu? 
Eğer dirayetli iseniz ve çevrenizden kolay etkilenmiyorsanız ve birazcık da şanslı iseniz belki böyle, evet. Ama o sisteme girdiniz mi bir kere, adapte oluyorsunuz içine. Her ay ayın 15’ini dört gözle bekliyor, o sırada öğretici kişi olarak değil de öğretmen olarak geliyorsunuz okula. 
Bunun böyle olması gerekiyor mu peki?
Atandınız, diplomalı atanmış öğretmen oldunuz. Toplum da memnun artık sizden eee devlete de sırtınızı dayadınız sonuçta. 
Öğretmen olmak demek bu mu peki? 
''Atanmış, devlette çalışan her ayın 15’ini bekleyen insan'' diye tanımlamamız gerekmiyor mu? Nerede bilgi öğretmek isteyen kimse, nerede dönüştürücü entelektüel idealist öğretmen? 
Toplum mu sizi sindirdi, siz mi toplum için kendinizi söndürdünüz?