Merhaba sevgili, işte yine yazıyorum kalbine.
    Sessiz sevmeler…
    Aslında ne güzeldir içinde ki haykırışların yalnızca sende cevap bulduğu anları yaşamak sevgili. Ve ne kadar güzel bir duygudur delice sevmek ama dokunamamak. Bilirim çıldırtır. Geceler hep perde perde iner kirpiklerine ve her defasında biraz daha kapanır gözler. O gözler ki her şeyi görür ama ses etmez. Sevmek ne kadar güzel, ya seni sevmek?
    Sessiz sev beni, delice bir duyguyla fakat delirmeden…
    Sahibi karanlık olan gözlerim, ağlak yanaşma duygulardan arındırdığım kalbim ve çamura düşmeyen, bezirganlara boyun eğmeyen bedenim, size söylüyorum ey incemi ince yapan kemiklerim; siz bana aldırmayın, her ayrılık ertesi biraz çekilmez, biraz gölgeliyim. Gölge dedim de, bulutun dağlara düştüğü, söğüdün ırmaklara eğildiği bir gölge değil ha! Bazen karıştırıyorsunuz, beni anlamıyorsunuz. Size daha açık anlatmak gerekiyor, baksanıza ellerim, ayaklarım nasılda yalpa yapıyor. Hay Allah…
    Merhaba sevgili, yazıyorum kalbine…
    Sessiz geldim, içimdeki bütün bağırtıları, ağlak duyguları susturdum da geldim…
    Karanlığa gövdemi saldığımdan beri gölgeler içerisindeyim. Hep muğlak, hep dalgalı başım. Ayaklarım yalpalardan ritim tutmuş, kemiklerim yeni bir konçertonun introsu ve kalbimin gümbürtüsü korku filmlerinin aranan melodisi olmuş sevgili…
    Uçurtmamın ipi elimde, kuyruğu mektuplarımda yanmış. Çocuk kalan her yanımı, gazoz kapağı oynadığımız, el ele tutuşup koştuğumuz sokaklarda kaybetmişim. Seninle büyürken hayata, en olmadık yerde ihtiyarlamış ve gençliğimin en bahtiyar fotoğraflarını, gidişinle yırtıp atmışım. Aslında sessiz sevmeler güzeldir, sessiz kalabiliyorsa insan…
    Yürüdüğümüz caddeleri ağır aksak sensiz voltalarken, bir kader mahkumundan farksızım.
    Gardiyan başımda zaman, mahpushanem dünya olmuş ve özgürlüğün, sana kavuşmanın darası mahşer olmuş sevgilim…
    Tepeden tırnağa bir yalnızlık senfonisinin bestekarıyım. Her ne kadar ödülsüz olsa da bestelerim, ben yalnızların altın plaklısı, ben kaybedenlerin hüzünlü sesiyim. Kalbimin gümbürtüsü, nice davullu zurnalı köy düğününü geride bırakır.
    Gönder gelsin bütün bekarlar, ben onlar için çalar söylerim sevgili.
    Binmiş bir atın sırtına gidiyorsun her gece ve her gece o atın yularını çeken siyah giyimli, soluk benizli adam seni uzaklara götürüyor.
     Düğün alayının önünü gövdemle kesiyorum ama içimden geçip gidiyorsunuz sevgilim.
    Gölgeler ve isler içinde bir bedenin ruhu olmuşum. Ağlıyorum hıçkırıklar içerisinde fakat bir damla gözyaşı yok. Sana bakıyorum, bana bakıyorsun, bir an duruyor ve sonra toz bulutu içinde bırakıp, çekip gidiyorsun sevgili.
    “Rüyalarda olur böyle şeyler ” deme. Sahibi karanlık gözlerim yeniden ağlak olursa ve yeniden bezirganlara boyun eğerse sonra kemiklerim beni terk eder, gölgeler içerisine iterse, bundan rüyalarım değil, sen sorumlu olursun sevgili…
    Sessiz sev beni ama yine de sev, sakın başkalarıyla gitme... Irmaklarımız kurur, kardelenler açan dağlarımız karanlık içinde kalır ve sonra uçurtmamın ipi yanar sevgili…    Sessiz sev ama yine de sev sevgili…
    Sevgiyle…