Köy  ziyareti  ve  gezilerini  tamamlayarak.  Anka raya  evlerine  geldiler. 
İçlerindeki  kıpır, kıpır  sevinçler  bir  anda  hüzün dolu  bir  burukluğa  neden  oldu  çünkü  oğlu  Adilin  askerlik  izni  son  günleri  yaklaşmıştı.
 Adil  ilk  günkü  heyecan  ve  neşesini  sanki  bir  kenara  saklamış  gibi  mahzun  duruyor , babası  ise  gözyaşlarını  hep  gizleyerek  hüznünü  belli  etmemeye  çalışıyordu.  Adil:
-Baba  eğer  müsaade  edersen  birde  annemi  ziyaret  edeyim  dedi.
Babası:
-Elbette  oğlum  kusura  bakma  daha  önce  neden  benim  aklıma  gelmedi  haydi  hazırlan  istersen  kısmet  olursa  bugün  akşam  askeri  birliğine  gitmek  için  yola  çıkacaksın  annenin  yanından  gidebilirsin  dedi.
Birlikte  son  hazırlıklarını  tamamladılar  ağlamamak  için  ne  kadar  kendilerine  çeki  düzen  verseler de  gözyaşları  bir  sel  gibi  aktı  ve  tüm  askerlere  Sevgi  gülü  ve  Sevgi  duaları  olarak  gönderildi.
Yaz gülleri  ve  kır  çiçekleri  güzelliklerini  henüz  soldurmamış  sevdalı  gönülleri  coşturmaya  devam  ediyorlardı. 
Engelleyemediği  hüzünlü  duyguları  Salih’in  canını  sıkıyordu. 
Penceresinin  önünde  otururken.  polis  arkadaşının  beş  yaşlarındaki  oğlu  Onur…  bir  anda  belirdi , elinde  küçük  bir  çubuk  parçasıyla  sağa  sola  çizikler  çiziyordu.   Salih’in   yanına  gelerek:
 -Selamın  Aleyküm  Salih  amca  deminden  beri  buralarda  geziyorum  oyun  oynayacak  bir  arkadaş  bulamadım  çok  canım  sıkılıyor  dedi.
 Salih:
-Oğlumun  izni  bitti  bugün    anasının…  yanına  oradan da  askeri  birliğine  gidecek.
Karışık  bir  sıkıntı  bendede  var  hayır  dır  inşallah , diyerek.
Onur can’a  bir  minder  uzattı  evinin  yola  bakan  penceresinin  önüne  oturttu  kendiside  biraz  yaklaşarak:
-İkimizin de  canı sıkılıyor  hadi  gel  seninle  bir  oyun  oynayalım  dedi.
Onur  bir anda  durgun  esen  yelleri  estirerek  akmayan  pınarların  sularını  coşturarak.
  
Onur can:
 -Ne  oyunu  oynayacağız?  Salih  amca  dedi.
 Salih:
-Ellerimizde , farz   edelim  hayali  olarak  bir  boya  kutusu  var  ve  birde  fırça.
Bu  değişik  boyalarla  ve  fırçayla  dışarıda  gördüğümüz  her şeyi  ama  her şeyi  istediğimiz  renklerde  hayali…  olarak  boyayacağız  tamam mı?  dedi.
 
Onur can  sevinç  çığlıkları  atarak:
-Tamam  amca.
Önce  şu  yukarıdaki  evlerin  boyaları  dökülmüş  onları  boyayalım.
 Daha  sonrada  diğerlerini  yani  her şeyi , her şeyleri   boyayalım , dedi.
 Birlikte  ellerindeki  hayali  olan  fırça  ve  renkli  boyalarla  gördükleri  her şeyi  boyadılar.
 Evlerin  duvarlarını , kapıları , pencereleri , demirleri , bahçe  duvarları  ve  sokaklara  varana  kadar  her  tarafı  bir  anda  renk  cümbüşüne  döndürdüler.
 Salih:
-Onur can...  Gördüğümüz  şu  mavi  gökyüzü  ve  şu  kayısı , erik , vişne  ağaçlarını  boyamayı  unuttuk  dedi.
 Onur can  biran  durakladı  alaycı  ve  değişik   tavırlarla   gülümseyerek:
 -Olur mu  Salih  amca  onları  ALLAH  zaten  boyamış  biz  o  renkleri   değiştiremeyiz ki  hem i  onun  boyaları  daha  güzel.  diyerek.
  Salih’in  konuşan  dillerini  adeta  kilitledi... 
Başını  sağ tarafa  hafif  çevirerek  akan  gözyaşlarını  elleriyle  sildi  ve  ağlamaklı  ses  tonuyla:
 -Onur can  seni  öpe  bilir miyim?  dedi.
 Ve  bir  birlerine  sarılarak  burunlarına   sevgili  kokuları  çekiyorlardı.
 Onur can:
-Amca  sen  ağlıyorsun.  Yoksa , yoksa  seni  üzecek  bir şey mi  yaptım?  dedi.
 
Salih:
-Hayır  Onur...  Hayır  Can  hayır...  Tam  tersi  bana  küçücük  dudaklarınla,  O’nun…  büyüklüğünü  hatırlattın  dedi.
 Selam ve dua’larımla.