YURT genelinde 65 ve daha yukarı yaştaki nüfus 5 yılda yüzde 21,9 artarak, geçen yıl 7 milyon 550 bin 727 kişiye ulaşırken, yaşlı nüfusun toplam nüfus içerisindeki oranının ise 2019 yılı itibariyle yüzde 9,1'e çıktığı açıklandı, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından. 

Verileri okurken, 'Gülsek mi? Yoksa ağlasak mı?' modunda buldum kendimi. Covit19 salgını kapsamında alınan tedbirler doğrultusunda kısıtlama getirilen 65 yaş ve üzeri insanlar geçti gözümün önünden. Tanıdıklarım, tanımadıklarım. Hocalar Kahvesi'nde oturanlar, Cumhuriyet Alanı'nda gezinenler. Parkın bir köşesinde vakit geçirenler.

Yaşlılık tecrübedir, ''Görmüş, geçirmiş insan'' deriz. Elini öpmekle kalmaz, yaşamından kesitleri dinleyerek, kendimize ders çıkartırız. Başımız dara düştüğünde dizinin dibinde yerimizi alır, akıl sorarız, derdimize derman olmasını talep ederiz. 

Böyle bir fotoğraf kaldı mı? Pek bilemiyorum. Sosyal medya hesaplarında, televizyon kanallarında, gazetelerde sıkça karşılaşıyoruz. Kimisi yaşlı olanlarla eğlenmeyi tercih ediyor, kimisi üç kuruşluk emekli maaşını, yaşlılık maaşını dolandırmak için fırsat kolluyor. ''Ölse de kurtulsak!'' diyenler de çoğunlukta.Tüm bunlara karşın, ''Ah babam, ah anam, ah dedem/ebem'' diye söze başlayıp, ''Seni çok özledik'' diyenlerin sayısı da bir hayli fazla...

Günümüzde tecrübeye ihtiyaç kalmadığı düşüncesi hakim. Çünkü düşünmekten çok birilerinin düşüncelerini 'kopyala yapıştır' mantığı ile sorunlarımızı çözmeye çalışıyoruz ama çözemiyoruz. Üretimden uzak duyruyoruz, hazırı tüketmekle meşgulüz. O yüzden atalaramızın öğütlerine, yönlendirmesine, tecrübesine de ihtiyaç duymuyoruz.

Yaşlılık tecrübenin diğer adıdır. 'Kullanım süresi dolmuş' bir meta gibi görürseniz, köşesine çekilmesini beklerseniz, yaşadığınız sorunlara, sıkıntılara çözüm bulmak şöyle dursun, yenilerini başınıza bela edersiniz. Benden hatırlatması...