Yozgat hava durumu 27 Mart 2024 Yozgat hava durumu 27 Mart 2024

Şanı yüce olan Allah aziz kitabında şöyle buyurmaktadır: “O (sayılı günler), doğruyu eğriden ayırma, gidilecek yolu bulma konusunda açıklamalar ve insanlara rehber olarak Kur’an’ın indirildiği ramazan ayıdır. Artık içinizden kim bu aya yetişirse onu oruçlu geçirsin....” (Bakara, 2/185)
Kur’an-ı Kerîm’in Hz. Peygamber’e indirilmesi Mekke’de Hira mağarasında, milâdî 610 yılı Ramazan ayının 27. gününde başlamış ve Allah Teâlâ’nın uygun gördüğü aralıklar ve münasebetlerle yaklaşık yirmi üç yılda tamamlanmıştır. Âyette geçen “ramazan ayında Kur’an’ın indirilmesi” ifadesinden maksat onun tamamının değil ilk âyetlerinin indirilmesidir; Bakara sûresinin başında olduğu gibi birçok âyette, Kur’an’ın bir parçasına da kitap ve Kur’an denilmiştir. Yüce mevlâ müslümanlara oruç ibadetini farz kılmayı murat edince bunun zamanının da ona uygun ve lâyık bir zaman olmasını istemiş, bütün insanlığa son rehber ve irşat aracı kıldığı kitabını vahyetmeye başladığı ayı oruç zamanı olarak seçmiştir. (Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 281-283).
Bu zaman diliminin seçilmesi gayet manidardır. Kur’ân’ı Kerîm şüphesiz hidayet rehberimizdir. Kendisine inananların uyması gereken temel kuralları içeren ilahi kanunlar manzumesidir. Bu açıdan olaya baktığımızda; insanın bu hidayet rehberine muhatap olacağı vakit, nefsani duygulardan, şehevi arzulardan sıyrıldığı ve adeta melekleştiği, manevi duyguları en yoğun yaşadığı Ramazan ayıdır. Bu ayda yapılan her türlü ibadet, hayır-hasenat işleri ve manevi atmosfer doruğa çıkmaktadır. Bu manevi atmosferi yakalamak, Allah’ın emri ve hadis-i şerif ’in ifadesi ile İslam binasının beş temelinden biri olan oruç ibadetini elden geldiğince ve layık olduğu şekilde yerine getirmekten geçmektedir.
Bize kötülükleri yapmamızı emreden şeytan ve bu konuda ona tabi olan terbiye edilmemiş nefis, bu güzellikleri bize yaşatmamak için, sürekli oruç tutarken yasak olan; yeme-içme ve cinsel arzuların tatmini gibi şeyleri ön plana çıkararak bizi devirmek ve Ramazan ayındaki manevi evrilmeden mahrum bırakmak istiyor. Oysaki biz insanların asıl yaratılış gayesi maddi ve şehevi duyguların sınırsızca tatmin edilmesi değildir. Bu konuda şanı yüce olan Allah şöyle buyurmaktadır; “Ben cinleri ve insanları, başka değil, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyât, 51/56) Peki bu kulluğa Allah’ın ihtiyacı var mı? Bu soruya hemen takip eden ayetler ile cevap verilmiştir. “Onlardan bir rızık istemiyorum, beni doyurmalarını da istiyor değilim. Şüphesiz rızkı veren, sarsılmaz gücün sahibi olan yalnızca Allah’tır.”
Bu dünya hayatı iyilik ile kötülüğün, hayır ile şerrin sürekli güreş halinde olduğu bir meydandır. Bu er meydanında Allah’a ve iman esaslarına inanan bir mümin ve Allah’ın emirlerine teslim olmuş bir müslüman, sürekli kendisi ile adeta güreş tutan şeytan ve nefse yenilerek devrilmeden, üstün gelerek nasıl galibiyete evrilecektir.
Oruç bir irade eğitimidir. İradesi ve azmi güçlü olmayan kişi oruç tutamaz veya tutmakta zorlanır. Sürekli mahrum olduğu şeyleri düşünerek neden oruç ibadetinin emredildiğini sorgulamaya, en basit bir sebeple tutmama ve inkâr yoluna gitmek ister. İradesini İslam ahlakı ve bunu besleyen ibadetler ile eğitmiş Müslüman için oruç ibadeti son derece sevimlidir ve Ramazan ayı adeta yılın tamamı için şarj olduğu bir zamandır. Hz. Peygamber, bütün ibadetler gibi orucun da insan davranışlarını etkileyen, düzenleyen yönlerine işaret ederek şöyle demiştir: “Oruç bir kalkandır. Oruçlu, saygısızlık yapmasın, ahlâksızca konuşmasın. Eğer biri kendisiyle dövüşmeye veya sövüşmeye kalkışırsa, iki defa, “Ben oruçluyum” desin. Bu canı bu tende tutan Allah’a yemin ederim ki oruçlunun (açlıktan dolayı değişen) ağız kokusu Allah nezdinde, misk kokusundan daha hoştur. (Allah, oruçlu için şöyle buyurur): “O, yemesini, içmesini ve cinsel isteklerini benim için terk ediyor. Oruç benim içindir. Onun mükâfatını ben vereceğim. Bir iyiliğe ise on misli mükafaat vardır.” (Buhârî, Savm, 2.)
Hz. Peygamber bu hadisinde orucu kalkana benzetmektedir. Kalkan, nasıl ki savaşta askerleri düşmanın ok ve kılıç darbelerine karşı koruyorsa, oruç da sahibini öyle korur. Üstelik sadece dışarıdan gelecek saldırılara karşı değil kendi nefsinden, şehevî arzularından, şeytanın vesveselerinden de onu korur. Bu hassasiyetle oruç tutan kişi dünyada günah ve kötülüklere, ahirette ise cehennem azabına karşı korunmuş olacaktır. Oruçlu, kalkanı öncelikle kendi elinden ve dilinden sadır olabilecek yanlış tutum ve davranışlara karşı kullanacaktır. Bu nedenle kimseye karşı kaba davranışlarda bulunmayacak, cahil ve zorba tutumlar içine girmeyecektir. Şayet bir başkası ona sataşır, kavga ve dövüş edecek olursa bu defa da oruç kalkanını ona karşı kullanacaktır. Çünkü böyle davranmak zor olsa da öfkeyi yenmenin ve yanlış yapana iyilikle karşılık vermenin bir şeklidir.
Oruç, kalkan olma vasfıyla iradeyi kuvvetlendirerek, müminin bu kalkanı kalıcı bir korumaya dönüştürmesine yani takva zırhına bürünmesine yardımcı olduğunda, asıl amacına ulaşılmış olunacaktır. “Yalanı ve yalana göre hareket etmeyi terk etmeyenin yemeyi içmeyi bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur!” (Buhari, Savm, 8.) diyen Rasulüllah bu hususa dikkatleri çekmiş ve böyle olmadığı takdirde orucun değerini yitireceğini şu sözleriyle ifade etmiştir: “Oruç tutan nice kimseler vardır ki oruçtan nasibi sadece aç kalmaktır.” (İbn Mace, Sıyam, 21.) Ne mutlu orucu nefsine, şeytana ve nihayetinde cehenneme karşı kalkan edinerek cehenneme devrilmeden, Reyyan kapısından geçerek cennete evrilenlere.
Fevzi YILMAZ
Yozgat Müftülüğü Din Hizmetleri Şube Müdürü

Editör: TE Bilişim