Yargıtay Başkanı Sayın İsmail Rüştü Cirit’in beyanatından “Her yıl bir milyon dosyanın Yargıtay’a geldiği bir sistemde adaletin sağlıklı işlemesi çok zor. Türkiye’de neredeyse her üç kişiden birinin davası var. İyi hukukçu yetiştirmekte sıkıntılar yaşanıyor. İyi hukukçu ancak doğru yapılandırılmış bir hukuk eğitimi ile sağlanabilir. Arabuluculuk müessesinin 2 buçuk yıllık bir geçmişi var. Arabuluculuk yöntemiyle çözülen ihtilaf sayısı 2 bin 400’dür. Bir sistemin iyi işleyebilmesi için bu sistemi ya cazip hale getireceğiz, ya da zorunlu hale getireceğiz. Başka türlü o sistem işlevsel olmuyor. Bizim ceza hukukunda arabuluculuk, uzlaştırma sistemimiz var ama uygulaması yok. Ölü doğmuş. 
İşlevsel değil. Bunları işler hale getirdiğimizde Türk yargısı daha kaliteli bir yargı ve güven endeksine kavuşacaktır. Geçmişte yargıya güven yüzde 70 idi, şimdi yüzde 30’lara düştü. 
Bizde ihtiyadi olarak tahkim müesseseleri var ancak buna rağmen vatandaşlarımız yargıya geliyorlar. D.H.A”
Evet Yüce Yargıtay’ın başkanının çeşitli gazetelere yansıyan beyanatı aynen böyle… Beyanatın sonundaki, YARGIYA GÜVENİN YÜZDE 30’lara DÜŞMESİ DE Sayın Cirit’in, beyanatlarının içerisinde yer almaktadır.
Sayın Başkanım bu güveni yükseltmek sizlerin ve hakim, savcıların elindedir. Güveni yükseltmek için ne gibi tedbirler almaktasınız? 
“Allah hakime, savcıya, polise düşmanımı düşürmesin…” sözleri ne zaman yok olacaktır? 
Vatandaş ne zaman korkmadan Adliyelere gidecektir? Haklı haksızın, hakkaniyet çerçevesinde ayrılacağına vatandaşın itimadının sağlanması ne zaman sağlanacaktır? Suçlu, suçsuzu ayırmadan, tam bir araştırma yapmadan, fezleke hazırlayan polisin getirdiği evrakı iddianameye alan bazı savcıların bilinçlendirilmeleri, Cumhuriyeti temsil ettikleri hatırlatılacak mıdır? “Ben göndereyim, hakim ayıklasın!” zihniyeti değişmedikçe, Yargıtay’a her yıl değil bir milyon dosya, iki milyon dosya gelmiş olması da yadırganmamalıdır. Kişi hakkaniyetle yargılandığına eminse, neden Yargıtay yolunu tutar? Bu da ayrıca sorgulanmaya muhtaçtır. Bundan 40 – 45 sene önce, Milliyet Gazetesinde şöyle bir haber okumuştum: “İzmir bölgesinden birkaç hakim İsviçre’ye davetli gitmişler. Davetten çok memnun kaldıklarından, onlarda İsviçreli bir kaç hakimi davet etmişler. Bir sahil kasabasına gitmişler. İsviçreli hakim “Bu yıl çok yoruldum, çok davaya baktım…” deyince, bizim hakim sorar: “Kaç davaya baktın?” İsviçreli hakim “Tam Altı davaya baktım…” Bizim hakim tekrar sorar: “Kaç?” İsviçreli hakim “Altııı…”
***
Kıymetli Sayın Yargıtay Başkanım; Bir hafta önce bir arkadaş şahsımı şahit göstermiş, kapıda asılı listede adımızı ararken, gözümün iki sayfayı taradığını beyan etmiş olayım. Saat 09.00’dan – 12.00’ye kadar iki sayfadaki, isimler girip çıkacaklar demektir… Bu herhalde her gün böylece devam etmektedir..? Bu durumda, hakim, savcı ne yapsın? Kafa mı kalır, zaman mı yeter? 
Neden bir ADALET REFORMU için bir araya gelmiyorsunuz? Neden hakim ve savcıları her yönüyle güvence altına almıyorsunuz? Neden hakim, savcı kadrolarını arttırmıyorsunuz? Neden, neden, neden..?
Bir yığın vatandaş, savcıyım, hakimim, polisim diye telefon eden yüzlerce sahtekâra, milyonlarca paralarını kaptırmaktadır. Nedeni hiç araştırılmış mıdır? 
Vatandaş “Aman başım belada kalmasın, bir iftiraya kurban gitmeyeyim.” diye, sahtekârların oyunlarına kuzu, kuzu gelmektedir. Bu oyuna hemen dahil olmalarının temelinde “Adalete, polise” güvensizlik yatmaktadır. Vatandaş “Benim adaletim, benim polisim nasıl olsa benim suçsuzluğumu ortaya çıkartır,” güvenine sahip olmadığından, hayat boyu birikimini poşete koyup, sahtekârların bırak dediği yere atmaktadır. 
Bu bazen parklar, bazen de çöp kutuları olmaktadır. Aslında o poşetlerin içerisinde paranın yanı sıra güvensizlik gizlidir… 
Adalete güvenin yüzde 30’lara düşmesinin sebebi şimdi ayan beyan ortaya serilmektedir… 
Ne adalet ne de polis kusura bakmasınlar! Ben Allah’ın ADALETİNDEN başka, sığınacağım Adaletin kaldığına inanmıyorum. Adalete güvenin yüzde 30’lara düşmüş olmasının, Yüce Yargıtay’ın Başkanının ağzından duymak haklılığımın tescili değil midir? 
Fuzuli’nin dediği gibi “Sussam gönül razı değil, söylesem tesiri yok.”