SIRA dağlar, nede uzunmuş git git bitmiyor. Çokta  acıktı, bir damla olsun su bari olsa. 
Yüksek uçan gönül bir gün alçalırmış!... 
Can kuş!...  akar su gördü  alçaldı  alçaldı  çokta  yorulmuştu , biraz  gezindi , derhal  akar  suya  dalıp  kendince  duş  aldı  damla  damla  su  içti  başını  göğe  kaldırdı  Rabbine  şükrediyordu. 
Etrafına  şöyle  bir  bakındı  bulduğu  yiyeceklerden  kendine  iyi  bir  ziyafet  çekti.  Yüksek  bir  kayanın  tepesine  çıktı  etrafını da  bir  kamera  gibi  süzerek  inceliklerine  kadar  detaylı  çekimler  yaptı  gözüne  takılan  yaralı  bir  Kartal’ın  çırpınışlarını  gördü;  “Boş ver”  dedi.  Yapamadı.  Onu bu şekilde yaralı ve “boş ver”  diyerek  çekip  gidemezdi. 
Kartal’ların!...  yaptığı  gibi  Küçük  yavruları  yuvasından  edip  nefsine  uyarak  aç  karnını  doyurduğu  gibi  yapamazdı.  O  yaralı  Kartalın  yaptıklarını  bir  kenara  bırakarak  yaralıya!...  yardım  etmeliydi: 
-Sahib’ide!...  öyle  yapıyor. Yaralıya  yardım  ediyor  düşgün’ede  omuz  veriyordu.  Çünkü  görgüsü   öyleydi.
Derhal  harekete  geçerek  etraftan  kendine  göre  yiyecekler  topladı  Kartalın  yanına  getirdi; 
“Ye  bunları”  der  gibi  hareketler  yaptı. 
Neden  önce  yiyecek  getirdi ki?  Halbuki  önce  onun  kanadındaki  saplanan  odun  parçasını  çekip  çıkarmalıydı  daha  sonrada  ayağındaki  bağlı  ipi  çözmeliydi, belki de.
Besle  Kargayı  oysun  gözünü! ,  diye  düşünmüş  açıkçası  tırsmıştır. 
Kuş  aklı  işte!…  belki de  korkmamıştır?  Olamaz mı?  Yanına  yardım  etmek  için  iyice  yaklaştığında; 
“Bana  saldırıp  yemesin”  diyerek  böyle  düşünmüş de  olabilirdi.
Sonuçta  Can  kuşun…  yardımıyla  Kartal  acılarından  ve  ölmekten  son  anda  kurtulmanın  sevinciyle  Can  kuşla  dost  olmaya  çalışıyordu: 
-Sağ ol  güvercin  kardeş  sen  gelmeseydin  bu  ıssız  yerde sessiz sedasız ölüp gidecektim, diyerek  karşılıklı  konuşuyorlardı.  Güvercin  bu  sıcak  ilgiden  memnun  tavırlarla:
-Benim  adım  güvercin  değil  Can  gül, Köyde  bizlere  özel  yer  yaparak  barınmamızı  sağlayan  o  bakıcı  bana  bu  ismi  takmıştı , annemin  adı da  Sevgi  can, dedi.
Birlikte  güzel  bir  çay  demlediler  damla  damla  içiyorlar  ve  derin  bir  sohbet  ederek  kendilerine  göre  konuşuyorlardı  Can gül: 
-Köyde  sıkıldım , başımı  alayım  birazda  şehirlere  gideyim  dedim.  Köyde  insanlar  kazma    kürek  davası  “yok  sen  benim  tarlanın  sınırını  bir  karış  geçtin  yok  benim  bağın  yakınına  o  dikmeleri  niye  diktin”  diye  bir  birleriyle  didişmeleri. 
Okulların    yılları  değişti!...  bizim  Köyde  öğrenci  az  olunca  onları da  başka  Köylere  taşıma  usulüyle  bir  Köyde  veya  kasabada  toplayarak okutuyorlar, yani  anlayacağın  Köyün  okulundan  öğrenci  olmayınca  çıt  çıkmıyor  okul  bahçesinde  otlar  bitti.  Oradan  oraya  koşuşan  çocuklar  yok  artık. 
Köylü…  Öğretmen!..  yüzüne  hasret ,   halbuki  bir  zamanlar  o  hasret  kalınan  Öğretmenlere  saygınlıklarını  gösterebilmek  için  insanlar  kılıktan  kılığa  girerlerdi.  Davetlere  götürürler , birinin  başı  sıkışsa  koşarak  Öğretmene  giderdi
“Muallim  bey  Muallim  bey”  yada  hanım  “siz  okumuş  insansınız  benim  şu!...  derdim  var  bu!...  derdim  var  diyerek  arzu  halini  anlatırdı.  Oda  bir  o  kadar  duyarlı  ve  sevecen  tavırlarla  onların  yardımına  koşardı. 
Öğretmen  ana  gibi , baba  gibi  yar  olur  dertlere  derman  olur  bir  o  kadarda  ilgi  görürdü.  Şimdi  bunların  ve  diğer  başka  başka  güzelliklerin  bir  çoğu  yok!… 
Elleri  kalem  gören  öğrenciler , bıçak  tutup  silah mı  taşımalıydı?...  niye  bu  sevgisizlik , saygısızlık?...  burada  anlaşılıyor ki.  Birileri!...(?...)  Kendi  dikenlerini!...  üreteceğiz  diye  öz  değerlerimizi  ve  taze  Gülleri!..  solduruyorlardı.
Köyümüzün…  Açıkçası  bağ  bahçe , tarla  kır  çiçekleri , kurdu  kuşu  daha  hala   çok  güzel  ama…  insanlar  bir  çeşit  olmuş!...  ben  bu  oluşanlardan  çok  korkuyorum!  Onun  için  Köyü  terk ettim , birazda  şehirlerde  yaşayayım  diyorum. 
Gerçi  orada da  Sabaha  kadar.  Rahmet  yağar, Akşama  kadarda  Şer  yağarmış?..  Öyle  diyorlar ya, bakalım.  Kısmet  olursa  gidip  göreceğiz, diye  Kartalla  birlikte  kazına  kazına  dertleşip  konuşuyorlardı.
(!…)
Ne  oldu?  Niye  durdunuz?  Yoksa  sizinde mi  canınız  sıkıntıdan  yada  neşeden  çay  çekti?  Haaa…  anladııım.   
“Kuşlar  konuşu yo , üstelik  birde  Türkçe…  konuşuyorlar”  diyorsun  değilmi?...  ne  yapayım  kardeşim  Kuş  bu  konuşur  konuşmaz  size  ne!...  siz  okumanıza  devam  etsenize.  Benim  ne  suçum  var.  Bana  bu  “Can  kuşu  takip  et  olanları  yaz”  dediler  bende  yazıyorum  işte.
Kim mi  söyledi?  “yaz”  diye? 
Size  ne  yaav!...  Kardeşim.  Allahallah, iyi  yere  dükkan  açtık  yağ. 
Ortalığı  germeyin  kardeşim… Anlaşılan  sizinle  çekeceğimiz  var , daha  şehre  gelmeden  gerilmeye  başladık  tövbe  tövbe…  hadi  bırak  benimle  didişmeyi de  işine  bak.
Oku!...  biraz  oku!...
Kartal  ağrıyan  ayaklarının  üzerine  hafif hafif  basarak  etrafında  bir  iki  tur  attı  iyileşmeye  yüz  tutan  kanatlarını da  hafif  hafif  çırparak  spor  yaptı  bir  taraftan da:
-Bende  seninle  gelsem?  Birlikte  gezinsek  görmediğimiz  yerler  görsek  değişik  insanlar  tanısak , yada  güzel  bir  yerde  yer  yurt  edinsek  dedi.
Açıkçası  Can gül’e  kur  yapıyordu.
Can kuş  kendinden  emin  tavırlarla:
-Olmaaz…  dedi.
Kartal:
-Neden  olmazmış  bakalım?  Sen  küçücük  boyunla!..  istediğini  yapıyor  yaptırıyorsun da  ben  neden  yapamıyormuşum?  Bak  ben  senden  daha  iri  yarı  daha  görkemli  ve  heybetliyim , diye.  Yırtıcı  pençelerini  yeni  bilenmiş  bir  bıçak  gibi  göstererek  kendine  göre  gövde  gösterisi  yapıyordu.
Can kuş  kartalın  heybetli  görüntüsünü  düşünerek  ve  aşağılandığını  aklından  geçirip  açıkçası  birazda  tırsarak:
-Marifet  güçte  kuvvette  değil… akılda  fikirde.  Hemi  sen  özgürlüğe  alışmış  hep  yükseklerde  uça  bilen  bir  kuşsun!..  alçaldığında  ayak  uyduramaz , işte  böyle  basit  bir  avcının  tuzağına  düşer  yok  olur  gidersin.  Bırak  şimdi  benimle  gelmeyi de  yükseklerde  uçarak  kendine  göre  özgürlüğünün  tadını  çıkarmana  bak  dedi.
Kartal:
-Haklısın  galiba  diyerek  Can gül  kuşun  sözlerine  şimdiden  kanmıştı  bile.
Can kuş  Kartala  güzel  laflar  söyleyip  onu  ekmişti;  Birde  onunla mı  uğraşacaktı , ele  sığmaz  avuca  sığmaz:
 -İyi  yaptım , diyerek  Kartalı  özgürlüğüne  bırakıp  oradan  havalanarak  süzülerek  uçup  gitti…!
Selam ve  dua’larımla.