Biri bir yerde çeyrek porsiyonluk bir laf eder, dağ gibi yükün altında kalırsın yalnızlığım…
Yüzüne değme kalender duranlar, neden hep sırtından vururlar ki yalnızlığım? Üşümelerim zamanın bu yakasında temmuzları dondururken, irin kokulu nefislerin kepazeliklerinin, gözlerimden kaçmayacağını, sübyancı yancılar anlamazlar mı ki?
Sandıklarımız, insan saydıklarımız, alıp ta yüreklerimizin içine sakladıklarımız, doğru algıladıklarımız ve ne var ne yok öylece anlattıklarımız, neden ötekileşirler ki yalnızlığım?
Nem tutmuşsa parmak uçlarından, nen kalmıştır ki yırtıp attıklarından? Çürümüşsen yaşadıklarından, yaşamak saydıklarından, nem vurmuşsa bacaklarından, nen kalmıştır ki göğe savurup yaktıklarından yalnızlığım?
Hilebaza yol gösteren, uçkursuza yatak seren, sözde aşka yataklık eden küfürbaza, düzenbaza tükürsen ne yazar? Tükürmesen ne yazar yalnızlığım?
Yağmur sayar gider, “bana mı?” Der susar gider sonrada ahkâm keser yüksek kaldırımlarda. Satılmış duyguların esiri ya da satın alınmış ne fark eder? Sübyancı aldatmaların, iğfali tanık karanlık odaların ve bütün susmaların bir gün aydınlığı, bir gün gerçek tanıklığı yani konuşmaların özgür kılındığı bir sabah, bir akşam elbet olacaktır yalnızlığım…
Unutma! Biri bir yerde çeyrek porsiyonluk bir laf eder, dağ gibi yükün altında kalırsın yalnızlığım… Kim kurtarır ki o zaman? Ve kim çeker çıkartır ki pisliğinden seni yalnızlığım?

BİR SANA RAZIYDIM

 Keşke sevmeseydim, görmeseydim seni,
Keşke kördüğüm
bağlamasaydım yüreğimi,
Sevda yollarında bitirmeseydim kendimi...
Şimdi, ahlar tühler içinde kalmazdım belki...
 
Keşke sevmeseydim,
görmeseydim gözlerini..
Keşke yanmasaydım, keşke yanmasaydık,
Bak şimdi keşkelerin ardında kaldık işte,
Kalmasaydı yarım, solmasaydı aşkımız keşke ...
 
Pişmanlığın, sensiz keşkelerin içindeyim
Girdabına düşmüşüm, aşkının dibindeyim
Ne kadar kaçmaya
çalışsam "o" kadar sendeyim,
Boğulmakta,
dehlizlerinde can çekmekteyim...
 
Ey! Sevgili, gör beni, yüreğim param parça,
Şimdi meçhul yollarda, hayatın sonlarında,
Ne büyük acı "ölüyorum" aşkım başka kollarda,
Suçlumu sahi gözlerim?
Sana olan keşkelerim...
Bilmem ne istedin ki bizden,
masum sevgimizden?
Konuştun durdun,hiçbir şeyi dinlemeden...
Yaktın, yıktın, çaldın, kaçırdın ömrümüzden,
Yükledin sonra boynumuza bin bir derdi,
gittin düşünmeden...
 
Karabasan sözlerin,
uykularımda sıktı boğazımı,
Taş sanıp vurdun da vurdun, kestin avazımı,
Oysa ki sevdiğim, sevdiğimi söyleyecektim,
Küstürdün, sensiz nefes almaz,
bu uslanmaz haylazı...

Bir sana razıydım ben,
bir sana olmazım yoktu,
Gözlerinle uyur, gözlerinle uyanırdım,
Sözlerinde can bulur, sözlerine kanardım,
Bir sana aldanırdım,
çünkü başkasına güvencim yoktu...
 
Sen benim inançlarımı çalıpta gittin,
Keşkeleri boynuma vebal bırakıpta gittin,
Oysaları ve öteki hayatları
miras saydın da gittin,
Sen beni, ulu orta, düpe düz,
çırılçıplak bırakıpta gittin...
 
Keşke tutmasaydım ellerini,
görmeseydim yalan gözlerini,
Nereden bilebilirdim ki?
Yanmalar bana, yaşamalar sana,
Kalacak şu yalan dünyada haram olan
ne varsa bana,
Hiç inanır, açılır, anlatır,
sokulur muydum yanına?
 
Şimdi kül olan benliğimde
sensizliğe alışıyorum,
Her sabah ve her akşam kapı kapı dolaşıyor,
Yokluğuna çare arıyor, yaşamaya çalışıyorum,
Fakat olmuyor işte sevdiğim,
sensiz yaşayamıyorum...
İsmet Polat