Dokunma bana, bir yangının içindeyim. Sorma bana, büyük bir kederin içindeyim. “Gel” deme bana! Yanarsın, çok ağlarsın yalnızlığım…
Kim kadar gaddarsın? Ve kim kadar kalpsiz? Desem, örnek gösteremem. Yeryüzü ve bildiğim bütün yıldızlarda maalesef bir benzerin daha yok yalnızlığım… Üzülsem mi? Sevinsem mi? Eşsiz sevgilim, benim tek çarem, sefil, aciz, biçare yalnızlığım…
Kin götüren ama bende ölen sonra hırs isteyen ama bende biten bütün duygulardan özür dilerim fakat müsterih olsun yüreğimle yürüyenler çünkü umudum hiç bitmedi…
Mevsimler şaşırmış, dalları kirazlar basmış ve ne yana baksam kış, aklım karışmış, çok sonra anladım kalbim “o” vefasız yalnızlığımda kalmış…
İnsan zamanla anlıyor doğarken ve ölürken hep tek… Mücadelesi çoğul türküler ama olmuyor işte. İçsel bütün gel gitler bu yüzden ve bu yüzden sonunda çatıyor kalabalığın içindeki “o” tükenmiş çaresizliğine, giden, tükenen ömrüne ve bütün türkülerine küsüyor sonunda insan…
Elden ne gelir ki? Sen el olduktan sonra… Sahi senin bir kalbin var mıydı? Gönül bültenlerin, üçüncü sayfa haberlerin hiç “vefa, aşk” yazar mıydı? Söyledim bu dakika da sende herkes gibisin, ötekiler gibi terk edip gidensin. Tek koyan, unutan, ateşimi çoğaltan, safı acımasızlarla bir olansın hain yalnızlığım…
Dedim ya, mevsimler şaşırmış, canım haziranımı kış basmış, tomurcuklarıma dolu vurmuş, yüreğime el olmuş sen yalnızlığım…
Benim olsaydın, çoğul türküm, nakaratım, yetiştiremediğim sesime ses olsaydın neyin eksilirdi? Hal bilmez, umut vermez vefasız yalnızlığım…