Şimdi sabahın dördü, kimileri öldü, kimileri öldürülürken görüldü ama nereye?
Kim gömdü?
Nasıl gömüldü?
Kimse görmedi senden başka yalnızlığım…
Alıp başımı gidesim tutmuşsa ve ömrüm sorgusuzca kurşunlara dizilmişse, gözlerim kapalı olmuş, açık olmuş ne yazar yalnızlığım?
Payidar gurbetse ve mükâfat ayrılıksa ömrüme, genç olmuşum ya da ihtiyar, sen olmadıktan sonra katilimi görsen ne olur?
Görmesen ne olur yalnızlığım?
Kanadı kırık serçeden kalır yanım nedir?
Göçmen olmuşsun kalan yıllarıma, nasıl yetişirim ki ardın sıra?
Ben bilmem ki o koca mavileri ve o mavileri saran, kuşatan beyaz, kızıl gökleri…
Beyaz beyaz eskirken ve bir bir tükenirken başımın üstü daha aydınlık, gözlerimin kenarı ve alnımın ortası daha bir yarık yalnızlığım…
Buruşturulmuş bir kâğıt parçası ve suya düşmüş bir kibrit çöpü gibiyim…
Ne kadar çabalarsam bir o kadar dipteyim ve ben gün be gün senden kilometrelerce uzaklara gitmekteyim.
Bunun bir sonu yok mu?
Ölüme gelmekte, kendi kabrime çiçekler dikmekteyim. Ey!
Be yalnızlığım!
İnsan kendine Fatihalar, ihlaslar büyütür mü?
Toprağını ve bedenini çürütür mü?
Ölmüşken bir kere, kendini bin kere öldürür mü yalnızlığım?
Şimdi sabahın dördü, kimileri öldü, kimileri gömüldü ama nerede?
 Kim öldürdü?
Nasıl öldürüldü?
Kimse görmedi senden başka yalnızlığım…