Hüznün en maya tutan şehrinden yazıyorum bütün bunları ve alabora olmuş gönlümün iskelesinin, en yıkık zamanından yalnızlığım…
Gel tut ellerimden, diyeceğim demesine ama biliyorum ki dokunduğun her şey yanar, yanmalarımı kar sayan kinine ne desem az yalnızlığım…
Bu gece gökyüzü matem yağıyor, hüzün şehrim ayakta ve bu gece ülkem uyumuyor, susmuyor, senin gibi terk etmiyor, yalan söylemiyor, alabildiğine yanımda, yalnızlığım… Ben seni arıyorum, seni soruyor, ciğerlerimin her bir zerresine seni soluyorum ağır yalnızlığım…
Kaç şans daha yitirebilir ki? Ve kaç hayat daha yaşayabilir ki insan? Yüzüme pişkin pişkin bakıp gülme ey! Benim hal bilmez, gel bilmez yalnızlığım…
Ezan sesleri süzülüp, kalbimin bütün yollarından geçerken, geceyle gündüzü bıçak gibi kesiyor. Ne bir dilim ekmeğim, ne bir bardak çayım kalmadı… İçimin astarı çıkıyor yalnızlığım…
Şarkılar beynimin içini yiyor, hiç susmuyorlar ve konuşmuyorlar da, en çok hüznün en maya yerinden çalıyor, ah! Bu acı şarkılar yalnızlığım…
Şöyle uzanıp uzaklara gidesim tutmuşsa sabahın beşlerinde ve büyük bir göçün içinde kaybolmuşsa insanlığım, hüznün maya tutup tutmaması neyi değiştirir ki yalnızlığım?
Bir sana hasrettim ve birde kahır dolu yüreğine sabretmiştim... Gönül iskelem paramparçayken ve doğarken hüzün şehrime güneş, seni böyle bilmemiştim, yemin olsun ben seni çok sevmiştim yalnızlığım…