Çaresizliğimi peşine, hayallerimi bir çift sözüne ve bütün yaşamaları ömrüm gözlerine taktım, gör, duy, bil istedim acizliğimi yalnızlığım…
Nice mukaddes gecede ellerimi açtım, dizlerimi kırdım ve ne çok dualar büyüttüm gelmelerine? Bilemezsin… Merhamet senden koşar adım mı kaçtı? Yoksa sen bu kadar yok sayar mıydın beni? Sağır, dilsiz, kör mü oldun yalnızlığım?
Bakir umutlar büyütürken sevmelerine, faili kaçak tecavüzler gördüm ve yanmalarımda sönmeyen ateşler, birde hangi kapıyı çalsam kapanan umutlar sonra yaralar yalnızlığım ah! Yaralar…
Gün doğumları ve işçi ayak sesleri tescillese de yaşamı, ben senden sonra hiç yaşamadım… Hiç aymadım, hiç konuşmadım ve bıkmadım hiç seni beklemeleri yalnızlığım…
Işıkları, ocakları ve umutları sönmüş nice adamlar, nice kadınlar, aileler, insanlar gördüm sonra koşuşturan yalnızlıklar, birde senin hiç gelmediğin, doğmadığın karanlığım, vah! Benim kül olmuş yalnızlığım…
Bir sana inanmak istedim, inandım da, yanıldım, kaçtım da kurtulamadım, yaşayamadım, ben bu ayrılığı, güneşi gelmeyen karanlığı anlayamadım yalnızlığım…
Sükûtu hayaller, ah! Bu yaban eller ve şu canım ömür yani sensiz geçen ama senle olması istenen beklentiler, kanayan bir yaranın, bilesin son çırpınışlarıdır yuh! Benim yalnızlığım…
Tökezledikçe ve gördükçe acımasızlığını bilinmezlerin ve kim vurduya giden ömrümün katillerinin alacağı olsun, senin de yalnızlığım son gördüğün hal olsun halim sonra yaşayacağın ne varsa benim yanmalarımı yan, birde küllerime karış, yeniden doğ yalnızlığım… Yaşa ki bilesin, birde hiç gitmeyesin, ahiret nedir bilmeye, ölmeye, “sürüm sürüm sürünesin” diyeceğim ama sürünmeye gör! Bil! Duy! İsterim halimi, bil ki çeken bilir, sevdanın arkasında diz kıran, en mukaddes gecelerde el açan, Allah’a yalvaran yürekler işitir gün gelmez, gece gitmez sancıları, karanlıkları, ayrılıkları, yalnızlıkları, ey! Benim vefasız, acımasız yalnızlığım…