Söylenmedik nice türkünün içinde ben ve nice soğuk gecenin içinde aklımdan hiç çıkmayan sen yani yalnızlığım, yani kirpiklerimden düşen üşümüşlüğüm...
 Bahar yüzünü erken gösterse de yine yapıyor yapacağını, ömrün filizlerine soğuk düşüyor, don vuruyor tomurcuklarıma yalnızlığım...
Boğuk bağırtılarında martıların günün yüzünü karanlık örtüyor ve ben, simit, çay üçlemesinde durağan, kabus dolu bir gecenin en orta yerinde yapa yalnızım...
Tütünüm göç etmiş dost sandıklarım gibi ve iyi gün elemanları, birer ikişer beynimin bombalarını patlatıyorlar sonra asıyorum kendimi yalnızlığıma, boğuyorum martıların boğuk çığlıklarına...
Sen benim yürümüşlüğüm, yıllarca düşünmüşlüğüm, kah kalkıp, kah düşmüşlüğüm ve en önemlisi nice yaz ortasında üşümüşlüğümsün yalnızlığım...
Ne olacak bu halim? Ve kim bunun hesabını soracak? Sonra uykusuz gözlerimin kapaklarını kim kapatacak yalnızlığım?
Ey! Benim mavi karanlığım, ey! Benim avazımın çıktığı kadar bağırmışlığım ve ey! Benim paramparça yalnızlığım; susuşlarımı, sormayışlarımı, kendi içime kaçışlarımı ve bütün arayışlarımı, ne olur boşa çıkarma yıllarca onsuz kalışlarımı...
Ses etmez, laf etmez ve ne kadar vursa da hayat ah! Etmez yalnızlığım, biliyorum bütün bu olanlarda sen sadece bir sözcüksün ama kifayetsiz değil ama çok görkemli ve dahası devasalsın yalnızlığım. Altında kalmaktan ve senle yaşamaktan ölmek üzereyim. Yakamı ne zaman bırakırsın ki ben ister miyim? Acıların okyanusunda birde sen gidersen, ben ne yaparım yalnızlığım?
Her ne olursa olsun benden gitme emi ve her ne olursa olsun içimde kal, benimle kal ve sen hiç kimselere söylemediğin türkülerini söyle çoğul yalnızlığım...
Sebepli, sebepsiz nice bakir kışların içinde, yaza hasret yüreğime, açmamış filizlerime don vuruyor ve ben sadece izliyorum öylece. Eli kanlı, duruşu delikanlı yalnızlığım; ölme! Sende yaşa ki bende, gör, sende nefes al ki bil halimi...
Dünden bugüne kaldın ya bende, ölmedin ya, gitmedin ya, yaşadın ya gönlümde yani öyle böyle değil büyüdün ya denizler kadar ve beni bende sana hala küstürmedin ya ama ne olduğunu, nereye kaybolduğunu, yerini, yurdunu bildirmedin ya, anla işte içimde beni bana sorgulattırdın ya sonrada gün gece ağlatıp, kafamı duvardan duvara vurdurup, yinede gitmeyip öylece seyrettin ya, bir kere akan kanımı silmedin ya ve bir kere arayıp hal hatır etmedin ya...
Yinede helalim kaldın, yinede bir kere ah! Etmedim ya sana ama gör dedim, bil istedim, ansızın çıkıp gelmeni bekledim ya... Yani kapı aralarından sızan bütün fersiz ışıklarda seni aradım ama sen bildin, bilmedin ya... Yinede haram etmedim bütün yaşanmışlıklarımızı, sensiz kalışlarımı hal bilmez, gel etmez yalnızlığım...