YOZGAT'ın sosyal ve ekonomik yönden geri kalışının nedenleri sıralanırken, geçmişte yaşanan iki olaydan bahsedilir. Bunlardan birisi Çerkez Ethem'in yağması, diğeri ise ticaretin merkezi olan Tol Çarşı'da çıkan büyük yangın...
Her iki olay sonrasında 'Ne oldu?' sorusunun yanıtı muhtelif. Ama sonuç 'Yozgat bir daha belini düzeltemedi!' şeklinde özetlenir. Yağmanın ve yangının sonrasında Yozgat insanı 'yakasına küsüp' oturmuş. Yeniden tamir edip, yaraları sarıp, yoluna devam etmek, kendisine yeni bir yol haritası çizmek yerine yağmalanıp, yakılan alanları yıkıp, yok etmiş, köşesine çekilip, seyretmiş. Bugüne gelinmiş...
Bugüne gelindiğinde, dünden bir farkımız yok...'Yıkıyoruz, yok ediyoruz.' Seyrediyoruz. Sonrasında unutuyoruz. Unuttuklarımız 'anı' oluyor. Yeni yüzü, eski yüzünü aratır noktasında karşımıza dikiliyor. Yozgat'ın her alanda geri kalmışlığının temelinde yatan bir çok neden var. Bunlar arasına bizlerin 'umursamazlığını' ilk sıraya eklememiz gerekir, düşüncesindeyim...
Yozgat iki dağın arasına kurulmuş bir şehir. Kurulduğu dönem itibariyle doğru bir seçim. Ancak, gelişen dünya koşulları kapsamında bizleri yönetenler, şehrin önünü açmak yerine mevcudu yıkıp, yerine yenisini yapmak suretiyle bu iki dağı arasına şehri hapsetmeyi tercih etmiş. Halen de aynı durum devam ettiriliyor. Açılım yok...
Tarihi Çapanoğlu Büyük Cami çevre düzenlemesi kapsamında yıkım yapıldı. Sonrasında olduğu gibi, 'moloz' yığını bırakıldı. Yeni bir şeyler yapmak şöyle dursun, moloz yığınları bile kaldırılmadı. Çirkinlik oluşturuldu. Bugün Belediye Hizmet Binası bölgesini ele almayı düşünüyordum. Olmadı. Konu 'Yozgat' olunca, bir dokunup, bin ah ile devam ediyoruz...