Güneşimi bekliyordunuz?
Hep beraber yağmura tutuldunuz…
Son günlerde tepemize tepemize yağan yağmurlar.
Rahmetin ve bereketin tanecikleri…
Tanecik olarak düşünürsek yanılgıdayız.
Buğdayda neticede bir başak tanesi.
Ama ekmeğimiz.
Ama unumuz.
Ama nimetimiz.
Rızkımız…
Madem yağmurlar altında ıslanıyoruz, o halde şiirsel konuşalım bugün.
Rızıktan ve nimetten bahsettik ya öyle devam edelim.
Yağan yağmuru tanecik olarak küçümsemeyelim.
İlyas Salman’ın diyor ya hani: “Arpa tanesine, çavdar tanesine, buğday tanesine bin kere baktım. Bin buğday tanesi geçti önümden, odun topladım,  tezek topladım tarlalardan, bir muhtar çakmağına bin kere baktım”.
Yağmur tanecikleri arpa tanesi, çavdar tanesi ve buğday tanecikleri için bulunmaz bir nimet.
Yağmur bekler şimdi Bozkır’ın gariban çiftçileri.
Ekinler boy verecek, balalar büyüyecek.
Petrolcünün borcu, kızın çeyizi, oğlanın düğünü.
Hepiciği yağmur taneciğinin ucundadır işte.
Bire bilmem kaç verirse buğday, Yozgatlı çiftçinin sırtına yapışan midesine aş girecek.
İşte sizin şemsiye açtığınız yağmur, onlar için hayati öneme sahip.
Yağmurdan beklentiyi birde Abdurrahim Karakoç’tan aktaralım isterseniz.
Karakoç’a göre herkesin yağmuru farklıdır.
Herkese farklı yağmur yağar.
Kimisi kurumuştur ıslanması gerekir, kimisi kirlidir silinmesi gerekir.
Bunun için rahmetli Karakoç derki: 
“Bir yağmur bekliyorum, kuruyanı ıslatsın 
Bir yağmur bekliyorum, tohumlara can katsın 
Bir yağmur bekliyorum, silsin kirlerimizi 
Bir yağmur bekliyorum, bizi bize anlatsın.” 
Dün kafama yağan yağmurların ardından, kağıda bunlar döküldü.
Yağan yağmurların tohuma, toprağa ve başağa can vermesi, yüreği, bedeni ve kalbi kirlenenleri temizlemesi, her gün daha çok kirlettiğimiz toprağı, doğayı ve memleketimizi yıkaması dileğiyle.
Selametle.