SON iki haftadır virüsle yatıp kalkıyoruz. Tedbirler alıyor devlet, vatandaş elinden geldiğince kendini izole ediyor. Evde kalmak konusu ısrarla vurgulanıyor. Peki nedir evde kalmak. Biraz irdeleyelim.
İçinde bulunduğumuz çağın gereği olarak aynı çatı altında yaşayan insanlar farklı nedenlerden dolayı günün az bir miktarını beraber geçirirler. Özellikle ebeveynlerin her ikisinin çalışması, çocukların okul ya da kreşte bulunması bireylere ev ortamını unutturmaktadır. Aile olmak sadece pazar günleri birarada yapılan kahvaltılara indirgenmiş, bir saat süren kahvaltı haricinde bireyler kendi dünyalarına çekilmektedir. Anne, baba ve çocukların kendilerine ait yaşam alanları vardır geniş evlerimizde. Haliyle bir çatı altında yaşanan birlikteliğin adına tam manasıyla aile diyemiyoruz.
Salgın nedeniyle eve kapanan bireylerin birlikte geçireceği sürenin çoğalmasını iki noktada inceleyebiliriz. Bunlardan birincisi sürekli meşgul ebeveynlerin çocukları ile çok zaman geçirmesi, onları daha iyi tanıması ve sağlıklı bir aile ilişkisi kurulması. İkincisi ise bireysel alanından çıkıp özgürlüğü kısıtlanan fertlerin hırçınlaşması ve tahammülsüzlük. Birincisinde olumlu bir netice alabilecekken ikincisinde ise travmaya dönüşebilecek bir hoşgörüsüzlükle karşılaşabiliriz. Konuyu örneklersek eğer, bilindiği üzere her çocuk şefkat ister, kıymetli olduğunu hissetmek ister. Birinci durumda yaşanacak bir aile ilişkisi çocuğa olumlu yansıyacak ve kişiliğinin gelişimi için faydalı olacaktır. İkinci örneğimiz ise dikkat çekmek isteyen çocuğun anne-babası tarafından terslenip hatta şiddet görmesi, çocuğun sağlıklı gelişiminin önünü kesecektir. Bu durum sadece çocuklar değil eşler arasında da yaşanabilir. Önceden oluşmuş özgürlük alanlarının kaybedilmesi sevgi bağlarının güçlenmesinden çok kaybedilmesine neden olacaktır.
Şimdi ortaya iki çeşit sabır tavsiyesi çıkıyor. Salgın yüzünden evde kalmaya sabretmek, çünkü bu çok kolay değil,bir diğeri de evde kalıp birbirine sabretmek. Kısaca sadece evde kalmayı değil bunun psikolojik zeminini de kontrol etmek gerekiyor. Televizyon yoluyla nasıl ki eğitim verilebiliyor, aynı ekranın karşısındaki bireylere de psikolojik destek sağlamak yetkili mercilerin görevi olmalıdır.
Virüs nedeniyle ölüm korkusu yaşayan kişinin davranışlarında oluşabilecek bozulmaların önüne geçmek için bu görev herkese düşmektedir. Tehlikenin sadece dışarıda  değil aynı zamanda içerde  de olduğunun bilincine varılmalıdır.
Sonuç olarak evde kalınan sürenin kalitesi ve verimi konusunda gerekli dikkati göstermek ve bu süreci kazasız belasız atlatmak zorundayız.
Evde kal, sabırla kal Türkiye.
Evde kalın, hoşçakalın.