Her önüne gelen konu açılınca, “vatanını çok sevdiğinden!” bahseder… Dünya’da hiç bir icat içerisinde, vatan sevgisini ölçen takometre görmedim, duymadım. Yalan makinası var da, hangi ölçüde başarı sağlıyor bilemiyorum… Vatanını bu çok sevdiğini belirten kişi ve kurumlarda çalışanlara bir aylık maaşları verilmemiş olsa, hangi ve ne gibi tepki verirler onu da tahmin etmek zordur! Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu açıklıyor; “Her yıl 106 milyon ton toprak, erozyonla kaybediliyor.” Bir zamanlar Tema Vakfı Başkanı Hayrettin Karaca’da “Kıbrıs büyüklüğünde toprak parçasını, her yıl kaybettiğimizi” belirtmiş idi… Demek oluyor ki, erozyon denen canavar, toprağı ayaklarımızın altından çekiyor da, bizler uyumaya devam ediyoruz. Erozyonu önlemek kolay da, Vatan Sevgisi denince mangalda kül bırakmayanları ara ki, bulasın… Bu toprak kayıplarından tüm bireyler ve kurumlar sorumludur. Bir kişinin dünyaya yedi ağaç borcu vardır. Arabası varsa, 18 ağaç, sigara da içiyorsa 24 ağaç borçludur. Açıkçası 24 ağaç dikmesi gerekir. Bırakın dikmeyi ormanları yakmakta, ağaçları kesmekte üstümüze yoktur. Silahlı Kuvvetler ve bazı bakanlıklar ağaç dikme işini hobi olarak değil, görev olarak addetmiş olsalardı, Türkiye’de bir avuç toprak boş kalmamış olurdu. Ağaç dikim işi Genelkurmay Başkanının ve Bakanların iki dudağı arasından çıkacak bir cümlelik “Ağaç dikin…” direktifine bağlıdır. Yozgat’ın duayen gazetecisi abimiz Yılmaz Göksoy’un ilgililere bir teklifi var. Buradan duyurmak istiyorum. “Kurban derilerini önüne gelen topluyor. Muhtarları sorumlu tutarak, bu derilerden elde edilecek gelir, erozyonu önleme de, ağaç dikiminde kullanılsa iyi olmaz mı?” Yılmaz abi iyi olur hem de bal gibi olurda, ilgili ve yetkililer ne ölçü de nazarı itibara alırlar, bekleyip göreceğiz! Yüce peygamberimiz bir hadisinde “Kıyametin koptuğunu görseniz, birisinin elinde ağaç varsa, alın dikin” demektedir. Müslümanlığın şartlarını yerine getirmemizdir söz konusu olan. Sözde Müslümanlıkla bir yere varılamaz. Peygamberimizin hadisini iyi anlamak gerekir. Müslüman coğrafyasını göz önüne getirirseniz, kuraklık, erozyon yeşile hasret hep buralardadır. Hani ya bir zamanlar yağmur bombalarımız da vardı! Yağmur duası geleneği Müslüman coğrafyası dışında yoktur. Yağmur duasına çıkacağımıza, ağaç dikmeye çıksak daha yerinde olmaz mı? Yeri geldiği zaman “düşmana bir çakıl taşı kaptırmayız” deriz de milyonlarca ton toprağımızı erozyon alırken seyre dalıyoruz. En büyük düşman CEHALETTİR diyerek yazımı noktalıyorum.