İstanbul’a gün doğuyor cansuyum ve ben kendimi kimseye ifade edemiyorum. Yalnızım sonra yorgunum alabildiğine. Bir kalkabilsem kaldığım yerden, uyuyup kalacağım yarım bıraktığım o yerden.
Uykular haram ve bu iklimde yaşamalar yalan sevdiğim. Bekar evlerinin garip aydınlığına her defasında gözlerin düşüyor ve ben o ışığın peşinde pervaneyim, dönmekteyim, sönmekteyim, ölmekteyim… Görmüyor, hiç gelmiyorsun sevdiğim…
Başımı parçalarcasına vurdum dün gece duvarlara, olsaydın kanamazdım böyle sabahlara sonra ağlamazdım altılara, söylenmezdim göremediğim sonlara ve öykünmezdim ciğerlerimi parçalarcasına senle beni çok gören yarınlara…
Öpmeseydim parmak uçlarını, sımsıkı tutmasaydım avuçlarını ve gözlerim, gözlerine değmeseydi bir kere konuşmazdım, ağlamazdım, geceyi mahmuzlayıp öylece durdurmazdım, böyle uykusuz kalmazdım cansuyum…
Başım dönüyor, gözlerim düşüyor ve her yer çok silik, ne kalbin görüyor, ne gözlerin bu halimi işitiyor, duymuyor sağır kesiyorsun kulaklarını. Uyuyorsun çünkü sarılmışsın yalnızlığıma, dayanıyor, çıkıp ansızın gelmiyorsun cansuyum…
Biliyorum bütün kabahat bende, biliyorum yalnızlığına sebep bende ama ve lakin şu gurbet gecelerinde başka da bir çarem yok cansuyum…
Üşüyorum alabildiğine ve kapılar örtük üstüme… Ses gelmiyor hiçbir yerden, cevap çıkmıyor gittiğin ve bir daha dönüp bakmadığın yerden…
Ah! Bu susmaların öldürecek beni, inan bir kere arayıp sormamaların bitirecek beni sonra yargısız infazların. Bir görebilseydin gözlerimi, bir tutabilseydin ellerimi, niçin öptüm anlardın o güzelim ellerini...
En saf haliyle aşk sensin ve en dürüst bekleyişiyle tek kadınım sensin cansuyum… Ne olur sabır göster, ne olur sev yeter…
Murat İnce
30 Kasım 2012