DÜN akşam ne yediğini unutur insanoğlu çoğu zaman ama ansızın bir yerden bir şarkı çalar, uzun zaman öteden çalar, aklının bir yerinden bir kuyu kazılır, bir tohum yeşerir upuzun kökü vardır, uzak bir yerlerde büyümüştür, çoğu zaman kendi boyunu aşar..
Fillerin çok güçlü hafızası olduğu söylenegelmiştir her daim. Ben de bir filden borç aldım kafatasımın içindeki belayı. Unutmak insanı iyileştirir demiş büyük bir düşünür yani hatırlayan hastalıklıdır, er geç yatağa düşer.
Hepimizde oluşan bir fenomendir eşyaya, müziğe yahut bir kişiye dayalı aniden hatırlanan geçmiş olaylar silsilesi. Film şeridi gibi kayar geçer gözlerimizden sahneler. Bir kaç gün öncesinde yanımdan geçen arabadan kulağıma dokundu üç dört saniyelik bir müzik parçası. "Önce bir kaç damla yaş gözlerimden süzüldü". Duyduğum kısmı bu kadardı. Ya hatırladığım kısmı ne kadardı acaba? 
1987 yılı haziran ayı..Daha 14 yaşındayım. Aklımın bir ucu fezaya değerken, hayallerim en geniş banttan yayın yapıyor. Mahallede oyun oynamayı bırakmış, çarşı denilen muhitte annemin tabiri ile "sürtmekteyim". 
Babamın yeşil renkte bir Mersedesi var. Arabaya tek ilgim teybinde dinlediğim kasetlerden ibaret. O zamanlar taverna şarkıcılığı modası vardı ve bu tarzın en meşhur temsilcisi ise Cengiz Kurtoğlu isminde bir abimizdi. Evin önüne park edilmiş arabanın içinde  camları açmış yüksek volüm kaset dinlerken girdi Cengiz abimiz şarkıya: "Önce bir kaç damla yaş gözlerimden süzüldü."Müziğin sesini duyan mahalle gençliği de oraya toplanmıştı. Benden bir kaç yaş büyük gençlerden birisi kaseti emaneten vermemi ve akşam evde dinleyip tekrardan getireceğini söyledi. Biraz o kasede sahip olmanın gururu biraz da korkuyla "olur abi" dedim. Kaseti çıkarıp Haydar abiye verdikten sonra teybe Madonna kasedi takıp "La isla bonita" dinleyerek müzik keyfime devam ettim.
Bir kaç gün sonra Haydar abi kasetimi iade etti ve arabaya bıraktım. O yıllarda TRT'den başka televizyon yayını yoktu ve TRT'nin gençlere pompaladığı yabancı müzik etkisiyle çat pat anlayabildiğim populer şarkılar dinlediğim için Türk müziği pek ilgimi çekmiyordu. Öylece unuttum gitti Cengiz abimin kasetini. Fakat kader  unutmamıştı ve iki akşam sonra yeniden karşıma çıkardı.
Akşam yemeği sonrası evde otururken amcam uğramıştı bize ve gülümseyerek yanıma geldi. 
Sordu:
-Sen bu kasedi kime verdin? 
-Komşunun oğlu Haydar abiye, birşey mi oldu?
-Kızkardeşi var mı onun?
-Evet,  benim yaşımda bir kızkardeşi var
-O kız sana aşıkmış dedi gülümseyerek.
 Ben kızarmış yüzümle sordum:
-Kim dedi?
-Kız kendisi söylüyor
-Nerede söylüyor
-Kasette söylüyor.
Şaşırıp kalmıştım, kaseti masaya bırakıp gitmişti amcam. Hemen taktım teybe ve başa sardım. Play tuşuna basmamla Haydar abinin kızkardeşinin sesini duydum. Kasedin başına bir itirafname kaydetmişti. Ben tekrardan kaseti  dinlemediğim için de bu itirafı duymak amcama nasip olmuştu. Bir kaç kez dinledim o itirafı. Hoşuma gitmemişti dersem kocaman bir yalan olur. Mahallede yürüyüşüm değişmişti, biliyordum ki bir pencereden bana bakan bir çift göz var. 
Sonra ne mi oldu? Kız bana bir de mektup yazdı, bizim kapıya bırakmış. Onu da benden önce annem okumuş. Mahalleden duyanlar da olmuş. Haydar abi beni çok mükemmel dövdü, o kadar ince işçilik yaptı ki  hala tebrik ederim. Ne zaman bir yerden  bu şarkıyı duysam aklıma öncelikle yediğim dayak sonra da bana aşık komşu kızı gelir.
Sosyal medyalarda kendini telef eden gençliğe ithaf olunur.
Sağlıcakla kalın.