İHTİYAR adamın: 
“Uyan Eskişehir! Uyan Türk Ahali! Türk askeri geldi.” nidalarını tüm Eskişehir halkı duymuşçasına sokaklar kadın, erkek, yaşlılarla dolmuş, genç kızların ve gelinlerin ise kimi kümeslerden, kimisi kömürlüklerden çıkıyordu. İhtiyar dedelerin ellerindeki silaha sarılarak:  “Yaşatmayın bu kefereleri, onlar iki yıldır bize gün yüzü göstermedi.” diyerek çektikleri çilelerin birikmiş öfkesini kusuyorlardı.  
Bu hadiseler yaşanırken, Osman Çavuş'un yanına sokulan bir ihtiyar: “Yavrum, hani sizin Kumandanınız kim?'' sorusuna, 
“Benim Hacı Baba.”  
“Çavuş oğlum, senin adın nedir, memleketin neresi?”
 
Adım Osman, memleketim Bozok-Yozgat.”  
Yunanlı subay yattığı yerden: 
Ne yani! Koca bir Yunan Garnizonu'nu, bir tabur askerini, bir Türk çavuş mu esir aldı!” diye şaşkınlığını ifade etmekte sakınca görmemişti.  
Tüm bunlar yaşanırken müjdeli haberi alan Süvari Kolordusu Eskişehir’in farklı bölgelerinden giriş yaparak şehri kuşatmaya almış, bir bölükle birlikte Osman Çavuş'un bastığı Yunan karargâhının etrafını muhasaraya alarak yerde yatan esirleri bağlamışlardı. O saate kadar elinden silahı düşürmeyen, gözünü düşman askerinden bir saniye bile ayırmayan çavuş, silahını omzuna asarak rahatlamış. Eskişehir’i uyandıran ihtiyar, Osman Çavuş'u göstererek:  “Bizi kurtaran bu yiğit, Yozgatlı yiğit!” sözleriyle ahalinin Osman’a teşekkür etmesini istiyor, onun yanından hiç ayrılmıyordu.  
Annesi, babası yaşlarındaki ihtiyarlar, önce Osman Çavuş'a koşuyor, sonrasında gelen Atlı Süvarilerin ayaklarına kapanıyor, atların bile ayaklarını öpenler oluyordu. Gelinler, çeyizinden çıkardığı mendiler ve çorapları askerlerimizin koyunlarına sokuyor, kendileri için kıymet arz eden her şeyi askerlerimize armağan ediyorlardı.  
Osman Çavuş, tam atına binmiş şehrin ortalarına doğru gidecekken, 50-60 yaşlarında bir adam, atının önüne geçerek: “Evladım, şehre ilk giren sen mişsin, ben işgalci düşman askerleri tarafından şehre Vali tayin edilmiştim.” deyince Osman Çavuş hürmet gösterip atından indi, elini öptü. 
İhtiyar, sevinç gözyaşlarına boğulmuştu. Osman Çavuş'a künyesini sordu. Üç saat sonra Halit Paşa Eskişehir Meydanı’na gelmiş, Hükümet Konağı'na giderek Vali Bey'i çağırtmış, şehre ilk giren müfrezenin Osman Çavuş'un mangası olduğunu Vali Bey'den de duyunca tebessüm gösterip, Müfreze Çavuşu'nu Valilik makamına çağırarak mangasıyla birlikte tebrik etti, askerlerinin künyelerini aldı. Osman Çavuş'a dönerek: “Yozgatlı Osman Çavuş, sen çok büyük bir mükâfatı hak ettin, ödülünü sana mı takdim edelim, yoksa şehit kardeşlerinin ailelerine bağışlar mısın?” diye sordu.  “Ben hiçbir şey istemiyorum paşam, devletimize bağışlıyorum.” dedi. 
Bu sözleriyle Halit Paşa'nın bir kez daha takdirini kazanıyordu. Sonra da Manganla birlikte Afyonkarahisar’a hareket etmesi emrini verdi. Bu hadiseden üç gün önce Albay Halit Bey olarak görev yapan Kolordu Kumandanı, o gün, “Mirliva” Tuğgeneralliğe yükselmişti. 
Yozgat'ın havasından mı, suyundan mı? 
İşte kahraman…
 İşte kahramanlık… 
İşte tevazu.  
“Cumhuriyet ilan edildikten sonra da Belediye Meclisi kararıyla Eskişehir’e ilk giren müfreze komutanını temsilen Odunpazarı, Kırmızıtoprak Mahallesi'nde bir sokağa Osman Çavuş adı verildi.”  
Afyonkarahisar Bölgesi'nde düşmana nefes aldırmak istemeyen askerlerimiz, gece gündüz demeden mücadele ederken, askerlerimizin ilerleyişini yavaşlatmak maksadıyla düşman tayyareler kaldırmış havadan askerlerimizin üzerlerine kurşun yağdırarak kendilerine kaçış istikameti belirleme çabasına girmişlerdi. Fahrettin Paşa (Altay) birliklerini Uşak Ovası'na doğru hızla ilerletmiş, İzmir’e kaçış yolunu kapatmıştı. Afyonkarahisar ve Dumlupınar mevkiinde tutunmaya çalışan düşman birlikleri, ağır kayıplar vermesine rağmen direnişini sürdürmekte kararlıydı. Halit Paşa birlikleri de düşmanın Gemlik, Mudanya ve Bandırma sahil şeridinden kaçmasını engellemek amacıyla orayı çevreleme görevini üstlendi. Albay Halit kumandasındaki birlikler, Gemlik’ten başlayarak Bandırma’ya kadar olan sahil şeridinde düşmana tek kaçış noktası bırakmadı. Düşmana bir tek Kemalpaşa-İzmir bandının açık kaldığını Fahrettin Paşa’dan öğrenen Mustafa Kemal Paşa, gururla gülerek: “Bu mutlaka bizim Deli Halit’in işidir.” demişti. 
İki koldan kıskaca alınan Yunan ordularına, 27 Ağustos’ta yapılan keşif uçuşlarında Yunanlıların sağ kanadının çöktüğü tespit edilmiş, 28 Ağustos 1922 tarihinde, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa tarafından havacılara, keşif, hava taarruzu ve beyanname atma görevi verilmişti. Türk tayyareleri tarafından Yunanca bildiriler dağıtılıyor, esir aldıkları Yunan askerlerinin adları ve imzalarının da yer aldığı kâğıtlarda şöyle çağrıda bulunuluyordu:  
“Asker kardeşler,  
İmzaladığımız bu beyannameyi okuyun, üç seneden beri Türklerin ne karakterde insanlar olduklarını anladık. İşte, biz de onun için teslim olduk. Türkler bizi gayet iyi karşıladılar ve dilediğimiz gibi serbest bıraktılar. Şu hâlde harbin korkunç safhalarından canımızı kurtararak ve subayların mezaliminden kurtularak şimdi rahat ve huzur içinde yaşamaktayız. Eğer siz de gelip teslim olursanız işte o zaman bu söylediklerimizin tamamının birer hakikat olduğunu anlayacaksınız.  

Karşınızda ateş tehlikesine maruz kalmamak için siperlerde son derece ihtiyatlı davranmalısınız. Bir asker, yalnız başına teslim olmak istediği zaman uzaktan ellerini havaya kaldırarak bunun bir teslim işareti olduğunu belirtir veyahut bir beyaz mendili uzaktan sallayarak Türk siperlerine doğru yaklaşır. Türk siperlerinden duyacağınız 'teslim, teslim' kelimesiyle karşılanırsınız. Eğer daha çok arkadaş teslim olmak istiyorsa bilhassa şunlara dikkat edilmelidir. 
Bu gayelerinizi göstermek için eğer vaktiniz kalmazsa, o zaman üçer üçer siperlere doğru ellerinizde beyaz mendillerle gelmeye başlarsınız. Türk siperlerine 100 metre kala tüfeklerinizi yere atar, ellerinizi havaya kaldırarak teslim olursunuz. Evvelce teslim olanlarla sonradan teslim olanlar arasında farklı bir işlem olmayacaktır. 
Onlar da evvelkilerin tabi olduğu işleme uyularak kabul edilecektir. Şimdiye kadar teslim olanlar serbest ve rahat yaşamaktadır. Onun için sevgili kardeşlerimiz nasihatlerimizi iyi dinleyerek ona göre tedbir alınız. Şunu da belirtelim ki, nasihatlerimizden bir miktar yararlanmanızı tavsiye ederiz. Huzur içinde kalınız.”
 
İmzalar: 
Er Hristos Yookiy, Er Pevko Anastasiyu, Er Yoork Yos Vadali, Er Anastasiyu Kozana, Er İvan Dimitro Trifonu, Er Çigogis Avengelos Hiristo, Er Evrtatiyos Hiristos Panurmolu, Çavuş Kanstan Kıryakopulos.

“Osman Çavuş Kütahya Muharebeleri’nde de büyük yararlıklar göstermiş olduğundan savaş sonrasında Çömlek köyü mezrasına adı verildi.”  
Kütahya’dan düşmanı yürüterek Bursa istikametine doğru kovalamaya başladılar. Bölüğünde bir de köylüsü vardı, Kamil oğlu Satılmış. Beylik Köprüsü mevkisinde yapılan muharebeler esnasında çok fazla şehit ve yaralı verilmişti. Köylüsü Satılmış'ın da şehit düştüğünü öğrenince çok üzüldü. Diğer şehitlerle birlikte oraya kendi elleriyle defnetti. Öldürdüğü Yunan askerinden maddi değeri bulunmayan bir ustura, bir makas, ayaklı bir fincan ve çatal kaşığı cephe yadigârı olarak getirdi.   (BİTTİ)