BİR önceki taktiği uygulayarak menziline ulaştı, makası alıp döndüğü sırada düşman askerleri Osman Çavuş’u fark etmiş, kurşun yağmuruna tutmuşlardı. Silah seslerinin Türk birlikleri tarafından duyulması Kumandanı da endişelendirmiş olacak ki, çadırından dışarı çıkmış güneş batarken ufukta askerinin gözükmesini bekliyordu.  
Sürünerek bayırı aşan Osman Çavuş, düşman menzilinden kurtulmanın rahatlığıyla elindeki makası parmağına takmış, tespih gibi sallayarak aheste aheste yoluna devam etmişti. Makası kumandana teslim ettikten sonra hiçbir şey olmamış gibi bölüğünün başına dönüyordu ki, Kumandan: 
“Gel buraya, gel koca yürekli yiğit. Ben seni yanlış tanımışım, seni bana anlatanlar da yalan anlatmış.” sözleriyle Osman Çavuş'un gururunu okşadı, alnından öptü.  
1922 yılının yaz mevsimini Eskişehir yakınlarında geçiren Albay Halit Paşa kumandasındaki Kolordu Süvari Birliği, bilenmiş bıçak gibiydi. Askerleri Halit Bey'i çok sever, Halit Bey de her neferine öz evladı gibi şefkatle muamele ederdi. Askerleri onu tarif ederlerken; “Vatanı için mücadele eden yiğit askerlere karşı baba gibi şefkat gösterir, vatan hainlerine karşı ise merhamet göstermez bir kumandan” olduğunu söylerlerdi.  
Osman Çavuş, hakkında çok şey duyduğu ve defalarca teftişine maruz kaldığı Halit Bey'e, Ağustos ayının sonları, yağmurlu bir günde mevzileri teftiş ettiği sırada tekmil verdi ve: “Kumandanım, bütün yaz mevzilerde tek mermi atmadan yatıp durduk. Yunan, üç kurşun atım mesafesinde namusumuzu kirletirken biz burada daha neyi bekliyoruz?” sualinde bulundu. 
Bölük komutanı müdahale etmek istese de Halit Bey işaret yaparak engel olmuş, askerini dinlemek istemişti.  
“Ne yapmamızı istersin evladım?”  
“Paşam, gidelim Yunan gâvuruna rahat yüzü göstermeyelim, baskınlar yapalım.”  
“Evladım, benim adım Deli Halit, bakıyorum benden deliler de var… Uyuyan yılanın kuyruğuna mı basmak istiyorsun?”  
“Kumandanım, düşman oradaki analarımızın, bacılarımızın koynunda uyurken bizim burada gözümüze uyku girmiyor, gidelim başını ezelim.”  
“Çavuş, memleketin neresi?”  
Ankara Vilayeti, Yozgat Sancağı, Akdağmadeni kazası, Karakız karyesi, Hıdır oğlu Osman Çavuş.”  
“Eşek oğlu eşek! Senin gebermeye niyetin var galiba, tek başına gidip düşmanı derdest edebileceğini mi sanıyorsun?”  
Kumandanım, bana bir manga asker verin, yarın Eskişehir’in içine gireyim.”  
Halit Bey, Osman Çavuş'un Bölük Komutanı'na dönerek: 
Osman Çavuş ne istiyorsa ver, esir olur, şehit düşerlerse mesuliyeti bana ait.” talimatını verdi. 
Osman Çavuş, Bölük Komutanı'ndan bir manga gönüllü asker istedi. Bölük kumandanı da bölük içerisinden yedi gönüllü asker tespit ederek Bölük çavuşunun emrine verdi. Her askere ikişer el bombası, istedikleri kadar cephane verildi. Akşamın karanlığında atlarına binerek kaybolup gittiler.  
Şehrin içine girmeden bir dere içerisine atlarını bırakmak suretiyle yaya olarak ilerlediler. Sabah namazı vakti ayakyoluna giden bir ihtiyarı fark edip, yaklaşarak, kendilerini tanıttılar ve Yunan karargâhının nerede olduğunu sordular. İhtiyar korkmuş, bacakları şal dokur hâlde tarif etti.  
Sıçrama usulü, bir birilerini takip ederek düşman karargâhı etrafına gizlenip siper aldılar. Hava aydınlanmış, gâvur Müslüman belli olmaya başlamıştı ki karargâhta hareketlilik başladı. İhtiyarın söylediğine göre geceleri şehir içine devriye konulmuyor, her sabah içtima ederek buradan bölge bölge zaptiyeler sevk ediliyordu. Evlerden birer ikişer hayvan sokağa sürülüyor, kimi yaşlılar da peşlerinde boş araziye doğru sürüyorlardı.  
Bir taraftan işgalci güçlerin içtima olmasını bekleyen Osman Çavuş, diğer taraftan da kendilerinin fark edilip Yunanlılara haber verilmesinin endişesini taşıyordu. Havanın yağmurlu olması sebebiyle sokaklarda kimseler yoktu. Düşman askerleri bir birileriyle şakalaşarak, hemen on metre önlerinde saf tutmaya başlamış, kumandanlarının da gelmesiyle kısa sürede bir tabur asker içtima hâline gelmiş, marş söylüyorlardı.  
Osman Çavuş'un “şimdiii” sesini duyan yiğitler, birinci bombaların pimlerini çekerek üzerlerine fırlattılar. Söyledikleri marşın gürültüsünden “şimdiii” sesini işitmemişler, üzerlerine atılan bombaların patlamasıyla birlikte her biri bir tarafa savrulmuşlardı. Onlar büyük şaşkınlık yaşarken Osman Çavuş: 
Etrafınız sarıldı, silahlarınızı bırakıp, elleriniz havada ayağa kalkın, yerde yatan görürsem acımam!” diye haykırdı.  
Aradan bir dakika bile geçmeden iki el havaya kalktı, sonrasında kafası ve bedeni gözüktü. İlk kalkan subaydı. Peşinden diğerleri teslim olma durumu aldı. Osman Çavuş'un askeri iyi mevzilenmişti. İki askeri bir evin damına çıkarak, baca gerisinde kendilerini gizlemişler, yukarıdan olup bitenleri daha net görüyorlardı.  
Bombaların patlamasıyla birlikte yerde yatan birçok Yunan askeri vardı. Osman Çavuş, ikinci bir emir vererek, silahlardan ayrılmalarını istedi. Hemen hepsi Türkçe biliyormuş gibi aldıkları talimatı harfiyen yerine getiriyorlardı. Osman Çavuş, damdaki askerine el işaretiyle yerde yaralı yatan askerlere ateş etmesini istedi. Yaralı olduğu hâlde yerde yatanlar da ayağa kalkmaya, silahlarından uzaklaşmaya çalışıyorlardı. Eskişehir halkı ilk bombaların patlamasıyla birlikte ölüm sessizliğine bürünmüştü. Osman Çavuş'un: 
“Etrafınız sarıldı, teslim olun!” komutuyla Türk askeri olduklarını anlamışlar, pencerelere yamanmışlar, perde gerisinden olup bitenleri anlamaya çalışıyorlardı.  
Silahlardan epeyce uzaklaştırdıktan sonra “yat” emri verdi, kafasını kaldıran olursa ateş açmanın serbest olduğunu askerlerine söyledi.  
Etrafta bulunan evlerden yaşlı adamlar birer birer sokağa çıkarak: 
Uyan Eskişehir! Uyan Türk ahali! Türk askeri geldi.” diye haykırmaya başladı. 
Yunan askerlerinin yerlerde bıraktıkları silahları kavrayıp, yerde yatanların ölüp ölmediğini kontrol ettiler. Daha önceden sözleştikleri üzere, askerlerden biri atları bıraktığı yere gidip, gerideki birliğe müjdeli haberi götürmüştü.