Saat 02.57 gün çoktan içini tüketti. Seni kaybettiğimi anlayışımın onbeşinci günü. Onbeş kara gün. İnsan böyle talihi kara zamanlarda her şeyden kaçar oluyormuş ve insan acıya alıştığını sanıyormuş.
    Aslında seni birkaç kez hayal meyal görebildim. Kıpır kıpırdın, yerinde durmuyor, oradan oraya taklalar atıp duruyordun.
    Yaşasan sanırım çok hareketli olurdun. Ne bileyim iyi bir dansçı, futbolcu, belki de uzak doğu sporlarıyla ilgilenen çılgın bir wangyu… Ama dedim ya ne olursa ol çok hareketli olurdun. Tahminlerimi çoğaltırsam örneğin pilot olurdun, gökyüzünün yıldızlarından bir tanesi ve hatta iyi bir avukat ama dedim ya hareketli olurdun. Öyleydin meleğim çünkü meleğinin karnında…
    Özür dilerim, seni bir kez bile kucağıma alamadım, bir dondurma bile ısmarlayamadım ve hatta karşılıklı çift kale top da oynayamadım seninle. Ne açık hava sinemalara gidebildik beraber, ne de kırmızı oyuncak bir araba alabildim sana.
    En azından bir simitle gazoz almalıydım değil mi? Hani yazlık sinemanın kapısından girerken içeri, boynumda seni gururla taşımalı birde boynumdan kucağıma kaydırmalı ve de sıkı sıkı sarılmalıydım eski zamanları sana anlatırken sonra beyaz perdede filmimizi izlerken üşüme diye ceketimi boynuna atmalıydım.
    Olmadı gözü karam, olmadı bahtı karam. Olmadı ikinci baharım, olmadı işte…
    Takvim onbir Haziran 2008 gösteriyordu. Öğleden sonra saat 14.00 civarıydı.
    Annen ağlayarak senin kalbinin durduğunu söylüyordu. “Oğlumuz öldü!” diyordu. Ölmek ne demek? O an daha iyi anlıyordum. Sahi ölmek ne demek ti?
    Aramızdan nedensiz gidişini duyduğumda kalbime hançer saplandı oğlum.
    Seninle yaşayamadıklarımıza mı üzülseydim? Yoksa sana bir külah dondurma alamayışıma mı?
    Eminim sen beyaz çekirdeği de çok severdin? Onu sevmesen bile beyaz leblebiyi kesin severdin. Ya da susam kokulu simidi.
    Kim bilir? Neleri severdin? Sevmezdin? Son zamanlarda sevincimizdin, hayallerimizin bebeğiydin. Adın bile hazırdı. Sana ben Hazar diyordum.
    Ey! Hazar; Azerbaycan Bakû'de, Hazar Gölü'nün kenarında duymuştum yuvamıza mutluluk, kırık dünyamıza neşe olduğunu ve o vakit “Hazar” olsun yiğidim erkek olursa meleğim demiştim meleğine.
    Çok uzun sürmedi erkek olduğunu öğrenmem. Gerçi kız olsaydın da fark etmezdi çünkü ben hayata kıvırcık saçlı daha doğmamış kızımın saçlarından asılalı yıllar oldu.
    Biliyorum o'da yakında yuvamıza katılacak. Şimdi sen gittin, sadece zamanı erteledin Hazar'ım… İlkbahardı geldiğinde ve gittiğinde yaz başıydı.
    Güneş buram buram terletirken bedenleri, biz buz kesmiştik Haziran onbir 2008'de.
Devamı Yarın