Tekbir seslerinde civanlarımız bayraklara sarılı geliyor. Yarabbi bu kaçıncı batan güneşimiz? Bu kaçıncı fidanımız? Salalar dinmiyor ülkemizin semalarından. İçim yanıyor, içimiz kan ağlıyor yarabbi…
    Bir ana ağlıyor, bir baba eli yüreğinde ve bir kardeş herhangi bir haberin peşinde, haber alamadığı ağabeyinin adını arıyor haber bültenlerinde. Ağabeyinin adını görmek istemiyor, adının geçtiği herhangi elem bir haberi duymak, görmek istemiyor aslında.
    Vah! Çekmekten, yaşlı gözlerini silmekten ülkemin anaları bıktı artık. Bıktılar şehit haberlerini dinlemekten. Bıktılar, çünkü anaların ve babaların yürekleri ellerinde. Öyle ki bir şehit haberi duymasınlar vay! Hallerine.
    Yarabbi kuş gibi çırpınan bacılarımın akan gözyaşları dinsin artık. Yirmi yaşında, hayatının baharında, hain pusularda toprağa kardaş demesin çocuklarımız artık. Yarabbi ülkemizin üzerinden kara bulutları, şeytanın yancılarını kaldır artık.
    Ezelden ebede payidar ülkem, birkaç soysuzun vızıldamasına elbette pabuç bırakmayacaktır ve elbette huzurumuz bu hain saldırılarla bozulmayacaktır. Millet olmanın, hep bir arada yaşamanın şuurunu elbette devletimiz sağlayacaktır.
    Bizler millet olmanın ne demek olduğunu çok eski biliriz.
    Ey! Benim aziz gönüldaşlarım biliriz ki; millet yaşarsa devlet yaşar. Bugün fidanlarımız toprak altında, bugün civanlarımız boy boy bayraklarda, tabutlarda, omuzlarda ve musalla taşlarındaysa eğer bilmelidir ki herkes bu ülke ilelebet payidar kalacaktır. Bilmelidir ki bu ülkenin ecdadı öyle kolay gelmedi bugünlere ve öyle kolay bağımsızlığımız ilan edilmedi. Bizler kolay gelmedik, kolay lokma hiç olmadık, gidin bakın Çanakkale’ye…
    Özgürlüğün bedeli eğer kansa, cansa bizler her devirde verdik ve vermeye de daim hazırız. Unutmasın kimse; dişisiyle, erkeğiyle tek vücut, tek yürek bu ülke.