HEPİMİZİN de bildiği gibi umut, “olması istenilen şey, düşünce”dir.  Bu tanımdan hareketle umudun insan yaşamının önemli ögelerinden biri, hatta en önemlisi olduğu anlaşılıyor. Çiçero’nun, “Bir yerde yaşam varsa orada umut vardır.” diyerek yaşamla umudu özdeşleştirmesi bundan olsa gerek.

Umut, insanı yaşama bağlayan etkin bir duygudur. Bir gün gerçekleşebileceği inancıyla insanı ayakta tutar. Thales’in deyişiyle, “Her şeyin yok olduğu durumda bile umut vardır.”  

Umut yaşam boyu süren bir duygudur, beklentidir. En zor koşullarda bile kesintiye uğramaz. İnsan, umuda dayalı iyimser beklentilerle kendinde dayanma gücü bulur, en zor acılara göğüs gerer. “Bütün yıldızlar sönse ve her şey kararsa da insanın ruhunda tek bir yıldız parlamaya devam eder, bu umut yıldızıdır.” diyen Eflatun, işte bu nedenle umudu bir tür sonsuzluk ışığı olarak görmektedir.

Kimileri umudu yoksulun ekmeği olarak görür. Doğrudur bir bakıma. Onun içindir ki, “Umut yoksulun ekmeği, ye babam ye.” diyen çoktur. Aslında bu deyişin altında bir kara gülmece gizlidir. Kuşkusuz ki yoksulun umut yükü varsılınkinden çok daha yoğundur. Yoksul iyi ve güzel günlerin umuduyla yaşarken varsıl daha estetik umutlar peşindedir. Biraz açmak gerekirse yoksulun insanca yaşamak için umduğu iş, aş, ev ise varsılınki daha süper lüks bir yaşamdır.

Umudu bir tür aldatmaca olarak görenler de vardır.  Onlara göre umut, hoşnutsuzları giderici bir ilaç gibidir. Böyle düşünen Francis Bacon şöyle diyor: “Umudu kurnazlıkla, düzenle besleyip devam ettirmek, insanlara boyuna ümit vermek, hoşnutsuzluk zehrinin en iyi panzehirlerinden biridir.Epiktoles de, “Ne bir gemi tek demire bağlanır ne de hayat tek bir ümide.” diyerek yalnızca umutla yaşamanın ya da topluma umut pompalamanın anlamsız olduğunu vurgulamaktadır. Friedrich Schiller ise umudu farklı bir yaklaşımla ele alıp, “Hiçbir şeye cesaret edemeyen, hiçbir şeye umut beslemesin.” diyerek ancak cesur insanların, zorluklara göğüs gerenlerin umut etme hakkı olduğunu  belirtmektedir. Bu anlayış; son zamanlarda sıkça söylenen, “Ya ümitsizsiniz ya da ümit sizsiniz.” sözünü anımsatıyor insana.  

Ben umut kavramına daha ortada bir tavırla yaklaşıyorum. Bir yandan umutsuz bir yaşam sürdürülemeyeceği, bir yanda da her şeyin umuda bağlanamayacağı görüşündeyim. Çünkü karşılaştığı en ufak bir zorlukta umudunu yitiren insanın yaşama gücü kalmaz. Bu açıdan bakınca umut kaçınılmazdır. Ancak her zaman, her koşulda umuda sarılmak insanı etkisizleştirir, mücadele gücünden yoksun bırakır. Bu açıdan bakınca da umut, insanın kendi kendini ya da bir başkasının onu aldatmasıdır. Bence umutla beslenmeli, ama umudumuzu gerçekleştirecek çabayı da göstermeliyiz. Bir başka deyişle umut; yaşamımızın bir parçası olmalı, bizi geçici de olsa ayakta tutmalı; ama bizi yaşamın zorlukları karşısında mücadele etmekten ve yalnızca umutla beslenmenin karın doyurmayacağı gerçeğinden uzaklaştırmamalıdır.

Benim umut anlayışımı özetleyen iki güzel söz var: Biri Voltaire’nin,  “Bir gün, her şeyin daha iyi olacağını düşünmek umudumuz; bugün her şeyin iyi olduğunu düşünmek yanılgımızdır.”; diğeri de Andre Gide’in, “Umutsuzluk nedeniyle korkup kaçma. Umut, umutsuzluğun ötesindedir. Aş, yürü, geç onu. Karanlık geçidin ötesinde ışık bulacaksın.” sözüdür. 
Umutlarınızın her zaman yeşermesi dileğiyle…