ETRAFI çok  güzel  görünüyordu , yerlerde  yeşil  çimenler  değişik  çiçeklerde  vardı. Sekizer  onarlı  kişiler  olarak  ayırarak  gurup  halinde  değişik  bölgelere  bıraktılar  ve  yerlerde  görülen  o  üzerine  basmaya  kıyamadığımız  yemyeşil  Çimen  ve  harika  görünen  Çiçekleri  ellerimizle  yolmamızı  emrettiler.  Güzelim  Çimenleri  ve  hoş  kokulu  harika  Çiçekleri  nasıl  koparırdık?,  ama  bizlerden  ellerimizle  yolarak  ekin  biçer  gibi  biçmemiz  istenmişti. 
Bir  söz…  vardır.
“Emir  demiri  keser”, diye.  Bizlerde  mecburen  emre  itaat  ederek  derhal  Çimenleri  ve  Çiçekleri  yolmaya  başladık  ama….olmuyordu.
Çünkü… Çimenleri  elimizle  yolmaya  başladığımızda  tiken  gibi  batıyor  ve  çok  canımız  yanıyor  dayanılmaz  bir  acı  veriyordu.
Bir taraftan da   baskıyla  emredildiği  gibi  yolmamız  gerekiyordu.   Eğer  vaz  geçer isek  bu  seferde  başımızdaki  nöbetçi  elindeki  jopa  benzeyen  bir  şeyle  alaylı  alaylı  sırıtarak  dokunuyor  ve  onun  acısı daha  çok  dayanılmaz  acılar  veriyordu.
Çömelerek  Çimenleri  ve  Çiçekleri  zorda  olsa  yoluyorduk.  Çömelmekten  dizlerimiz  ağrıyor  ayağı  kalktığımızda da  yapmamız  gereken işler  kalıyordu. 
Netice  olarak  verilen  bu  işleri  bir an  evvel  bitirmemiz   gerekiyordu. 
Yoksa  yiyecek  ve  su  vermiyorlardı , gerçi  verilen  yiyecekler  yenilir  gibi sularda  içilir  gibi   değildi.  
Burada  Ölüm…  yoktu  ama  yemeden  içmeden de  duramıyorduk  çünkü  günlerdir  aç  kalmış  gibi  bir şeyler  yesek de  doymuyorduk…
Askeri  jip  arabasına  benzeyen  bir  araba  geldi. İçinden  heybetli  ve  bir  o kadarda  insanın  içine  sıcaklık  veren  güzel  yüzlü… birisi  indi , elinde  bir  not  kağıdı  okuyarak  ve  bizleri de  şöyle  bir  süzerek  baktı. İnsanın  içine  umut  ve  güven  veren  bir  sesle  beni…tanıyormuş  gibi  ismimle  çağırdı, derhal  koşarak  yanına  gittim.
Çünkü… Burada  çok  bunalmış  bir an  evvel  bu  korkunç  sıkıntılı  yerden  kaçıp  kurtulmak  istiyordum. 
Beni  o  sıkıntı  ortamından  kurtarmak  için  gelen  kişiyle  birlikte  arabaya  bindim.
Gül  yüzlü  kişi  arada  bana  bakıyor  ve  hafif  gülümseyerek  onca  zamandır  çektiğim  acıları  tüm  bedenimden  silip  atıyordu. 
Hoş  bir  sesle  bir  ara  bana  seslendi:
-Beni  tanımak ve  nereye  gittiğimizi  merak  ediyor musun?... dedi.
Nasıl  merak  etmem.  O  kaldığımız  ve  yaşadığımız  yerlerde.
Çıt  çıkaramıyor  korku  ve  acılardan da  konuşmayı  unutmuş  adeta  dilimiz  bağlanmıştı. 
Beni  götüren  kişi  güzel  ve  hoş  göründüğü  için  herhalde  iyi  bir yere  götürüyordur  diye  düşünüyordum ki , bana  bu  soruyu  sordu. Bende  yorgun  ve  bitkin  bir  sesle:
-Evet  çok  çook  merak  ediyorum, diye  cevap  verdim.
Tekrar  yüzüme  baktı  ve  gülümseyerek, başladı  kendini  ve  gittiğimiz  o yeri  anlatmaya:
-Ben  senin  acısız  ve  korkusuz  güzel  olan  her  şeye  kavuşman  için  görevlendirilmiş  “Tövbenim…”    gittiğimiz  o  yer’ise  Dünya!!!... dedi.             
Her  insanın  dünyada  yaşayacağı  belirli  bir  süre vardır. Bu  süre  bitince  insan  ölür. İnsan,  beden  ve  ruhun birleşmesin den  meydana  gelen  bir  varlıktır.
Bedenimize  canlılık  ve  hareket  veren  ruhtur.
Allah’ın  taktir  ettiği zaman  gelince  Ruh  bedenden  ayrılır. Ruhun  bedenden  ayrılması  olayına “ölüm” denir.
Ölüm, her insan  için  takdir edilmiştir, bundan kurtuluş yoktur. 
      Bu gerçek. Kur’an-ı Kerim’de şöyle bildiriliyor: 
***
“Her canlı ölümü tadacaktır.”  (Al-i imran suresi,185 ) 
“Nerede olursanız olun, sağlam kaleler içinde bulunsanız bile, ölüm size yetişecektir.”  (Nisa suresi, 78 ) 
***
Ölüm yok olmak değildir. Geçici olan  Dünya hayatından sonsuz olan  Ahiret hayatına geçiştir.
Allah’a karşı görevini yapanlar için ölüm, daha yüksek hayata kavuşmak için açılan bir kapıdır.
İnsanın  ölümünden, kıyamet  günü  yeniden  dirilmesine kadar  geçecek  olan  zamana  “kabir hayatı”;   bu  zaman içinde  bulunacağı yere de “kabir” denir.
İnsan  ölünce bedeni  çürür, toprağa  karışır,fakat  bedenden  ayrılan  ruhu ölmez.
İnsan  kabire konulunca   Münker ve  Nekir adındaki melekler  tararafından  sorguya  çekilir.  
Sorulara  doğru cevap  verenler  için  kabir,bir   istirahat yeri;  cevap veremeyenler  için ise  azap yeri olacaktır. 
Peygamberimiz (s.a.s ) Efendimiz kabrin durumunu şöyle açıklıyor: 
***
“Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe, yahut cehennem çukurlarından bir çukurdur.” 
***
Kabir, Allah’a karşı  görevlerini  yapan, insanlara iyilikte  bulunan  kimselerin  istirahat  edeceği bir Cennet bahçesi; görevini  yapamayanların   azap  göreceği  bir Cehennem  çukuru olacaktır.
***                                   
Eğer  tevbe  eder, namazı  kılarlar, zekatı  verirlerse  dinde  kardeşleriniz  olurlar.  Biz  ayetleri, bilen  kavme  açıklarız.  (Tevbe süresi /11 inci /ayet )    
***
Bu  okuduklarınızdan  sonra  uyumanın!...  artık  bir  anlamı  yoktu.  Ben  zaten  uyuyamazdım.
Çünkü  Rüyam  bitmişti  yani  buraya  kadar. 
Kısada  olsa  kayısı  ağacının  gölgesinde  uyumam  bana  çok  iyi  geldi.  Günlük  yorgunluğum  gitmiş  ve  dinlenmiş  bir  şekilde  uyanmam  gerekirdi.
Ama  kendimi  çok  yorgun  hissediyordum  çünkü  gördüğüm  o  rüya  beni  çok  hırpalamış  ve  yormuştu  bir  taraf tanda  çok  mutluydum  çünkü…gerçekte  ölmemiştim  bu  yüzden  kendime  bu  gördüğüm  Rüyadan  dolayı  yeniden  daha  bilinçli  ve  Hak’a  teslimiyetli  yeni  bir  hayat  çizme  imkanı  doğmuştu. 
Ama  önce  “şükürle  tövbeye”  oturmalıydım.
Kayısı  ağacından  Üç tane  sarı  sarı  olgunlaşmış  kayısı  düştü.
Birisi  sabırla  bu  yazı dizesini  okuyanlara…
İkincisi de  yaptığı  yanlışları  bırakıp.
Tövbeyle   Hak’a  dönenlere. 
Sonuncusu ise, hıııımmm…. Oda  bana.
Selam ve duayla kalın.