BÜYÜK kentlerde oturanlar iyi bilirler, araba kullanabilmek ve dışarıda yürümek yürek gerektirir. Çünkü ulus olarak bir türlü alışamadık trafik kurallarına uymaya, sürücü ve yayaların haklarına saygı göstermeye.
İster araçla ister yaya olarak dışarı çıktığınızda sizi öfkelendirip ruh sağlığınızı bozacak birçok durumla karşılaşırsınız. Hatta öyle durumlarla karşılaşabilirsiniz ki dayanamayıp ağzınızı bozarsınız. Ruh sağlığınızın yanı sıra ahlakınız da bozulabilir.
Diyelim ki arabanızla kent trafiğine çıktınız. Sağ şeritten gidiyorsunuz, ama bir zorunluluk nedeniyle sol şeride geçeceksiniz. Arkanızı kontrol ettiniz, sol sinyali verdiniz, bekliyorsunuz. Daha çok beklersiniz! Çünkü kimse sizin sinyalinize aldırış etmez. O zaman başka yöntemler bulacaksınız. Örneğin camdan kafanızı çıkarıp arkadakine kaş göz işaretleri yapacaksınız. Bu tehlikeli bir yöntem. Kaza riski var. Ayrıca yanlış anlaşılabilirsiniz. En iyisi kolunuzu camdan çıkarıp sola dönüş işareti vermeniz. Bu yöntem genellikle etkili olur. Ne de olsa birbirimize el kol hareketleri yapmaya alışık insanlarız. Bu dilden iyi anlıyoruz.
Korna çalmaya çok meraklıyız. Özellikle ışıklı kavşaklarda bu duruma sık tanık oluyoruz. Daha yeşil ışık yanar yanmaz arkanızdaki sürücü art arda basıyor kornaya. Be kardeşim, ışık daha yeni yandı! Haydi bu neyse, daha garip olanı da var. Trafik yavaş işliyor. Zorunlu olarak önünüzdeki aracın peşinden gidiyorsunuz. O da ne? Arkanızdaki sürücü yine art arda kornaya basıyor. Öfkelenmemek elde değil. Ne yapalım yani? Öndeki aracın üstünden mi geçelim?..
Direksiyon başında kanı kaynayan yeni yetme bir delikanlı varsa vay hâlinize! Sürücü koltuğa yan biçimde oturmuş, oturduğu koltuk neredeyse yatar duruma gelmiş, araçta biri var mı yok mu belli değil. Bir bakıyorsunuz, sağınızdan geçivermiş; sonra önündeki aracı sollamış. Sarhoş yürüyüşü gibi araba kullanıyor. Bunun adı da ustalık oluyor (!)
Bazı sürücüler, öndeki aracı çok yakından izlemeyi bir beceri sanıyorlar. Öndeki araca öyle yaklaşıyorlar ki neredeyse tampon tamponasınız. Olağan dışı bir durum olsa da öndeki birden frene bassa arkadaki güm diye geçirecek ona. Ama arkadaki sürücü kendini öyle usta görüyor ki böyle bir olasılığı aklına bile getirmiyor.
Kentler arası yollarda yerli yersiz araç sollamayı alışkanlık edinenlere ne dersiniz? Adam, sollamadan önce arabasının burnunu öndekinin arka tamponuna iyice yaklaştırıyor; sonra kafasını çıkarıp yola bir bakıyor, sonra da öndeki aracı yalarcasına geçiyor. Bazen bunu öyle zamansız yapıyor ki karşıdan gelen aracın selektör yaparak kendisini uyarmasından zevk alıyor. Kimi zaman da ilginç el kol hareketleriyle kendini uyarana kızıyor. Bunu yaparken kendiyle çok övünüyor olmalı. Araç sollamayı kuralına göre yapmayan bu tür sürücülere, bir kamyonun arkasındaki şu yazıyı anımsatırım: “Rahmetli de sollardı.
Bilindiği gibi zaman zaman yollarda trafik denetimleri, radarla hız saptamaları yapılıyor. Bu denetimlerde yine işgüzar bazı sürücüler devreye giriyor. Yolda giderken karşı şeritten gelen bir araç sürücüsü, ısrarla selektör yaparak trafik ekiplerince denetim yapıldığı konusunda uyarıyor sizi. “Aman dikkat, yolda çevirme var, ceza yemeyin.” diyor böyle yaparak. Uygar toplumlarda kurala aykırı davrananlar yetkililere ihbar edilirken biz ne yapıyoruz? Kurala aykırı davrananları olası bir cezadan kurtarmaya çalışıyoruz, bir başka deyişle suçluyu koruyoruz. Anlaşılır gibi değil!
Akşam geç vakitlerde yollar biraz tenhalaşınca piyasaya çıkan aksiyon filmi sürücülerine ne demeli?.. Araçlarını gazı kökleyip birden hızlandıran, feryat figan öten lastiklerden ve çıkardıkları keskin kokudan zevk alan bu manyakları kim durduracak?.. Haydi kendi canınızı hiçe sayıyorsunuz kardeşim, peki diğer sürücülerin, yolcuların günahı ne? İntihar etmek istiyorsanız bunu başkalarına zarar vermeden yapın. Binin arabanıza, çarpın bir duvara ya da sürün denize. Hiç olmazsa bize zararınız dokunmaz. Öfkemden böyle söylüyorum. Elbette kendine de zarar vermesin kimse.
Erkek sürücülerin kadın sürücüleri tacizini de unutmamak gerekir. Sanki araç kullanmak yalnızca erkeklere özgü bir durum. Böyle düşünen sürücüler, bir kadın sürücüyle karşılaştılar mı kendilerini arenadaki bir gladyatöre benzetiyorlar. Beceriymiş gibi onları sıkıştırmaya, zorda bırakmaya çalışıyorlar. Kimi zaman araçlarına çok yanaşarak kimi zaman birden korna çalarak onları rahatsız ediyorlar. Bundan da büyük bir zevk alıyorlar. Ne diyeyim?.. Bir trafik magandasından başka ne beklenir ki?..
Yalnızca sürücüler mi sorun yaşıyor trafikte? Yayalar da bir başka dertli. Hele bayanlar!.. Avrupa’da araçlar yayaya yol verir, bizde yayalar araçlara. Hem de nerede biliyor musunuz? Yaya geçitlerinde. Sanki yaya geçit işaretleri, çizgileri keyif için konmuş oraya. Umurlarında değil trafik magandalarının. Özellikle bazı tipler; bırakın yaya geçidinde yayalara yol vermeyi, bir de üstünü üstüne sürüyorlar insanın. Dalgın bir yaya görüp de arkasından birden korna çalmanın zevkiyle kendinden geçen sürücüler var bu ülkede.
Gazete ve televizyonlarda birbirinden ilginç trafik kazası haberlerine rastlıyoruz. Bir bakıyorsunuz, belediye otobüsü durakta bekleyen yolcuların içine dalmış. Bir bakıyorsunuz, bir hafriyat kamyonu evin duvarından içeri girmiş. Bir bakıyorsunuz, yolcunun biri inerken sıkıştığı kapıdan kendini kurtaramamış; sürüklenip duruyor. Bir bakıyorsunuz, kavşakta kırmızı ışıkta duran aracınıza arkanızdan güm diye bir başka araç çarpıyor; gözünüzü hastanede açıyorsunuz. Kuşkusuz eğer şanslıysanız… Bir bakıyorsunuz, yolda dans edercesine giden; bir sağa bir sola yalpalayan dengesiz bir araç var. Belli ki sürücüsü zilzurna sarhoş. Daha hangi birini sayayım ki?..
Peki, bunca trafik magandasının kol gezdiği ülkemizde bunların yarattığı trafik terörünü nasıl önleyeceğiz? Belki önerilerim bildik gelecek, ama yine de sıralayacağım: Öncelikle aileler, çocuklarını daha küçük yaşlarda trafikte nasıl davranacakları konusunda bilgilendirip uyarmalı; okullarda trafik eğitimi verilmeli. Bu öyle söze dayalı bir eğitimle yetinilerek değil, uygulamayla da desteklenmeli. Belki çok ütopik gelecek; ama uygulamalı eğitim için okullara trafik pistleri yapılmalı, hiç olmazsa belli merkezlerde pistler oluşturularak buna olanak sağlanmalı. Sonra trafik cezaları göstermelik değil, caydırıcı nitelikte olmalı. Adam almış alkolü, geçmiş direksiyonun başına, yakalamışsın suçüstü. Veriyorsun bir miktar para cezası ve ehliyetine geçici olarak el koyuyorsun. Yetmiyor kardeşim!.. O adam, o andan itibaren bir daha araç kullanamamalı. Trafik denetimlerinin sıklaştırılması, trafik işaret ve levhalarının yeterli sayıda olması, hatalı yapılmış yolların bu durumdan kurtarılması da unutulmaması gereken önlemler olarak sıralanabilir.
Trafikte yalnızca sürücüler mi kusurlu davranıyor? Onların yanı sıra kusurlu yayalar da yok mu? Var kuşkusuz. Ancak bu yayalar, daha çok kendilerine zarar veriyorlar. Yaptıkları yanlışların kurbanı genelde kendileri oluyorlar. Kusur oranları da sürücülere göre oldukça az. O nedenle yayalardan pek söz etmiyorum.
Eee, içimi döktüm sizlere! Bir sürücü, ama trafik kurallarına uymayı görev bilen bir sürücü olarak hemen her gün tanık olduğum bazı durumları sergiledim gözler önüne. Bir yararı olur mu dersiniz? Sanmıyorum. Ama yine de bunları anlatmaktan alamıyorum kendimi.
Trafikle ilgili söylenmiş şu güzel sözlerle noktalıyorum yazımı:
Trafik sevgi, saygı ve hoşgörüyle güzeldir.”
“Kazalar çiğnenmiş kuralların intikamıdır.”
“Kuralsız trafik notasız müziğe benzer.”
“Hız yapmak yolu değil, yaşamı kısaltır.”
“Geç gitmek, hiç gidememekten iyidir.”
“Arabana güvenip hızınla övünme, hatalı sollayıp sonra dövünme.”
“Şaşırıyorum birbiriyle yarış edene, madalyamı veriyorlar hızlı gidene?”
“Trafikte bir hata, yüz doğru götürür
.”
Benden söylemesi…