COVİT-19 salgını ile birlikte özellikle gıda sektöründe yaşanılan dalgalanmalar, herkesin bu sektörle ilgili gelişmeleri takip edip, sorgulamasına da neden oldu. Markete, pazara gidiyor, kışlık meyveleri, sebzeleri yazın ortasında, yazlık meyve ve sebzeleri kışın ayazında alıp, tüketiyor, mutluktan uçuyorduk.

Paranız varsa kuş sütünü bile markete gidip alabildiğimizi övünerek anlatırken, ''Artık devir değişti, eskiden paran olsa bile alamıyordun, şimdi öyle mi?'' söylemini geliştirip, tezimize destek olarak sunuyorduk. Sorgulama ihtiyacı duymadan mutlu, refah yaşıyorduk.

Covit-19 salgını devreye girince, ülkeler arası gidiş/gelişlere de sınırlama konuldu. Parası olanın marketten, pazardan alabildikleri, dövizdeki dalgalanma ile alım gücümüzün üzerine çıktı. Eskiden annemizin, büyüklerimizin diktiği, yıkanıp kullanılan çocuk bezlerinin yerini alan 'Kullan At' bezlerinin dövize endeksli olduğunu işte bu süreç içerisinde öğrendik.

Yozgat, kendi üretimi ile kendine dahi yetmeyen bir tarım kenti. Zira, tükettiği tarımsal ürünlerin önemli bölümünü Mersin, Adana, Antalya bölgesinden temin ediyor, hatta İran'dan bile tarım ürünlerinin getirilip, tezgahlarda satışa sunulduğuna şahit oluyorduk. 'Yerli' dediğimiz, daha doğrusu yerelde, Yozgat'ta yetiştirilen tarımsal ürünlerin çıkmasına rağmen tezgahtaki fiyatların fazla değişikliğe uğramaması sonucunda gördük ki; aslında biz fazla bir şey üretmiyoruz. Ürettiklerimizin de tohumlarını, fidelerini yurt dışından getiriyoruz. O nedenle de fiyatların beklenilen düzeye inmediğinin farkına vardık. Şimdi soruyoruz, sorguluyoruz. Yarına Allah kerim.