Çocukluk yıllarımda Sorgun’da “Sobacılar Çarşısı” vardı. Öyle güzel ve parlak tenekelerden soba ve boru yaparlardı ki, sobacılar. Kapakları, dirsekleri, diğer aksesuarları hepsi çok cazip olurdu. Malum Anadolu köylüsüyüz. Cepte pek nakit bulunmadığından zor şartlarda temin edilirdi bu hacetler. Sıkıntı her zaman bizle beraber yaşardı. 
Teneke sobalar Perşembe Pazarına gidildiğinde alınır, başımız, dik, göğsümüğz kabarık, gururlu ve gırışkan edalarla moturların vagınatlarına, at arabalarında veya eşşeğe yüklenerek köye getirilirdi. Etraftan bir adam, kadın falan görülürse soba dahada görülebilir bir aleniyete çekilir ve aslanlar gibi poz verilirdi. , Evin hanımlarıda öyleydi.  Gırışı gırışı sobayı, boruları evine kurar ve anam herif acer soba aldı diye diğer hanımlara hava atardı. Kesmik sobasında saptan, samandan, çipliden çitilgiden ve arasıra tezek kırıntılarından başka bir şey yanmazdı. Ateşin en kızgın olduğu anlarda sobanın kendi ve borunun ilk dirseği nar gibi kızarırdı. Toprak damlı sıcak muhabbetli küçük toplulu kerpiç evler sıcaklığı evden çabuk uzaklaştırmazdı. Helede içinde barındırdığı kalabalık horantaların tek gözden dışarı çıkamamaları zaruriyetinden dolayı ortama nefes sıcaklığı da eklenince sımsıcak bir yuva olurdu. 
Harmanda öküzlerle, atlarla, katırlarla düven sürülür, 7-8 kere malağma aktarılır, saplar düven dişlerinde iyice ufalatılırdı. Sonra malağma höbek yapılır, aşağı yeli esince savrulurdu. Rüzgarın akış yönünde biraz uzağa gerilmiş cereklerin yanına kadar savrulan ve kışın mallara yedirilmek için çetenlerle çekilip samanlığa yosulan ince samanlar birikir, buğday hızmıklarıyla hemen höbeğin dibine düşen kalın samanlar da kışın sobada yakmak için kullanılacak kesmikleri oluştururdu. Aynı zamanda yeyintisini yiyen malların musullarından arta kalan samanlarda kesmik olarak yakılırdı. Naylon gübre torbalarıyla kesmiklikten doldurularak sobanın yanına getirilen dokküler, sobaya otlanır, alt kapak deliğinin önünden veya üst kapağının dirseğe gelen bölümünden yuva yapılarak muhtar çakmağıyla tutuşturulunca gürül gürül bir yanardı ki sormayın.  Hatta pupup pup pup  poff diye bir ateş gümülerdi ki, sobanın yanına, önüne serilmiş, çul, muşamba, kilim gibi örtüler delik deşik olurdu.Ev belirli aralıklarla soğudukça demir bir çubukla soba karıştırılır geçici bir sıcaklık daha sağlanırdı. 
Neyse soba sobadır. Isıtır veya ısıtmaz ama mecbur yakılır. Teneke sobalar birinci yılın sonuna doğru yada iyi kullanılırsa ikinci yılın sonuna doğru aşırı kızarmadan dolayı çürüyüp, delinir, delik deşik olmasına rağmen yinede yıllarca ısrarla kullanılmaya devam edilirdi.
Bırakın şimdi teneke sobayı, adaş sobayı. Ben aslında size o teneke sobada sabahları yufka ekmek gevretilip çokeliğinen, çamannan dürüm almaya değineceğim. Yufka ekmeğin bir yüzü teneke sobanın üzerinde gevredilir. Ala ısıcahlı çaman konularak dürüm alınır. Yanında mavi çinkodan gulplu çaydanlıklarla bir çay demledinniydi…… İşte o şekilde bir ortama ve o şekilde bir yiyeceğe kimsenin doyduğu görülmemiştir. Gevremiş ekmeğe tereyağ sürme, çokelikli dürüm alma ve bunlarıda çayla beraber yeme dünyanın en lezzetli kahvaltısı olurdu. 
Hani ukela insanlar olurya. Hiçbir şeyden anlamaz ama Amerika’dan, Rusya’dan, fizikten, matematikten, siyasetten, spordan vs. her konudan anlıyormuş gibi ortaya atılır ve kimseyi konuşturmaz. Bu özellikleriyle insana çirkin ve itici gözükürler ya. Şimdi o sıcak teneke sobaların, sıcak muhabbetli toprak evlerin, doğal ve hilesiz kahvaltıların yerlerini alanları görünce aynı iticiliği hissediyorum. Örneğin toprak damlı eve karşı güneş enerjili betonerme Almancı evleri, çökeliğe, çamana, deri yoğurduna karşı reçelli, zeytinli sabah kahvaltıları, kesmik, tezek, çitilgi otlu teneke sobaların yerine kömür ve fueloil yanan emaye sırlı dalavereleri….. Bu dostluk ve muhabbet düşmanı ukela malzemeleri görünce hemen evden uzaklaşıp bir yerlere kaçası geliyor insanın…..