HEMEN hepimiz telesekreterle söyleşi yapmışızdır. Şu bankacılık, internet hizmetleri ve benzerlerinden yararlanabilmek için telefonla başvurduğumuz müşteri hizmetlerinde karşımıza çıkan, tatlı sesi ve güzel Türkçesiyle bize yol gösteren dijital sesten söz ediyorum. 
Telesekreterle söyleşmek öyle herkesin harcı değildir. Birkaç üniversite bitirmiş, interneti canavar gibi kullanan kişiler bile telesekreter karşısında buram buram ter döküp saç baş yolarken varın siz sade vatandaşın ne hâllere düştüğünü tahmin edin.
Allah kimseyi telesekreterle söyleşmek zorunda bırakmasın. Kimi zaman beş altı dakika beklemek zorunda kalarak heyecanla duymak istediğiniz telesekreterin o tatlı sesi sizi önce gülümsetir. 'Hah, tamam işlemim şimdi gerçekleşecek', diye sevinirsiniz. Telesekreterin, “… iseniz 1’e, değilseniz 2’ye basınız.” diye başlayan yönlendirmesi bir süre sonra sizi çıldırtmaya başlar. Kendinizi labirente bırakılmış bir fare gibi görmeye başlarsınız. Başta size çok şirin gelen o tatlı ses;  bir zaman sonra sizi çıldırtan, sevimsizce öten bir kargaya dönüşüverir beyninizde. Artık o karga; sizden durmadan, “…1’e basınız, 5’e basınız, 6’ya basınız…” deyip durur. Başınız döner oraya buraya basarken. Hele bir de sabırsızsanız yandınız. Bir süre sonra ipin ucunu kaçırır, öfkelenip telefonu kapatır; sonra yeniden arayıp öyküyü başa sararsınız. Bazen şanstan mıdır kısmetten midir, biri çıkar karşınıza. Ya derdinizi anlatır kurtulursunuz ya o da sizi bir başkasına aktarır, çile çekmeyi sürdürürsünüz.
Anımsadığım kadarıyla müşterilerin yoğun yakınmaları sonucu, az da olsa bir çözüm getirdiler buna. En azından müşterinin beklemesinin önüne geçtiler. Ama o labirent dolanmaları ne yazık ki hâlâ sürüyor.
Koronavirüs sayesinde 65 yaş ve üzeri kişilere bir avantaj sağlandı. Onlar doğrudan müşteri hizmeti çalışanlarına bağlanabiliyorlar. İki üç ay eve kapatılan bu kişileri daha fazla öfkelendirmemek için olsa gerek.
Ben kendi adıma bu telesekreter söyleşisinden elimden geldiğince kaçınmaya çalışıyorum, ama yine de kurtulamıyorum. İşim düşüyor çünkü.
Telesekreterle söyleşi konusu “Güldür Güldür” adlı bir televizyon programında da yerici bir dille işlenmişti bir ara. Demek ki bu söyleşi herkesi canından bezdirmiş, gülünecek bir duruma gelmiş.
Konu telesekreterle söyleşiden açılmışken sosyal medyada konuyla ilgili hoşuma giden bir öykücük okumuştum, onu sizlerle paylaşayım:  
Büyük Anne ve Dedenin Evindeki Telesekreter
Günaydın! Şu anda evde değiliz. Lütfen, "Biiiiip!" sesinden sonra iletinizi bırakınız. 
―Biiiiip!
―Eğer çocuklarımızdan biri iseniz, 1’e basınız. Daha sonra 1 ila 5 arasında dünyaya geliş sırasına göre kim olduğunuzu belirtiniz. 
―Eğer çocuklarla kalmamızı istiyorsanız 2’ye basınız.
―Eğer arabayı ödünç almak istiyorsanız 3’e basınız.
―Bizlerden yıkama ve ütü yapmamızı istiyorsanız 4’e basınız.
―Çocuklarınızın bu gece bizde kalmasını istiyorsanız 5’e basınız.
―Okuldan torunlarımızı almamızı istiyorsanız 6’ya basınız. 
―Pazar günü için yemek hazırlamamızı istiyorsanız ya da eve servis edilmesini tercih ediyorsanız 7’ye basınız.
―Bize yemeğe gelmek istiyorsanız 8’e basınız.
―Sorun para ise 9’a basınız.
―Bizi yemeğe davet edecekseniz ya da bizi bir yerlere götürmeyi arzu ediyorsanız hemen konuşmaya başlayın, dinliyoruz
.
Hepinize telesekreterle söyleşiden uzak bir dünya dileğiyle…