Bir akşam her zamanki gibi işten gelmiş yemeğimizi yemiş ve çayımızı yudumluyorduk annemle. Hem sohbet ediyor hem de televizyon seyrediyorduk. Sohbeti televizyonda yöneltilen soruyu duyduğumda bozdum. Sorulan mantıksız sorunun cevabını biliyordum. Cevabı bilenlere az bir para karşılığı cep telefonu vereceklerini, tek cevap verme hakkımız olduğunu söylüyordu reklamdaki iki beyden biri. Diğer bey ise bu kampanyayı iyi değerlendirmemizi söylüyordu; özelliklede bayanların. Çünkü sadece cep telefonu değil yanında altın kaplama takı seti vereceklerini söylüyordu.
“Ohh be cep telefonum eskimişti yenisini alacak durumumda yok, arayım da bende alayım cep telefonu, hem baya da özelliği varmış” diye düşündüm. Annemde “verecekleri takıyı da ben alırım” dedi. Telefonu aldım elime çevirdim numarayı ve telefonu açan genç sesli bayana sorunun cevabını söyledim. “Tebrikler” dedi ve adresimi telefon numaramı aldı.
Dört gün sonra geldi telefon (benim bazen saflığım tutar) kutuyu açıp bakmadan, getiren kişiye parasını verip bana yönelttiği kâğıda imzamı attım. Kapıyı kapatıp salona geçtim ve oturdum yerime açtım kutuyu. Söyledikleri marka değildi, ekranda yaşlı bir insanın yüzündeki kırışıklıklar kadar çizgi vardı. “Neyse çalışıyorsa çizikleri de görmezden gelirim” diye düşündüm. Hattımı taktım ve o da ne dokunmatiği tırnakla bastırırsam zar zor çalışıyordu. Bir arkadaşımı aradım deneme amaçlı, karşı tarafın sesi geliyor ama benim sesim karşı tarafa gitmiyordu. Sonra hattımı çıkarıp telefonu attım çekmecelerden birine. Ağabeyim geldi eve neden üzgün göründüğümü sordu, anlattım ve telefona verdiğim paranın ne kadar olduğunu sordu ve söyler söylemez cüzdanından o kadar para çıkarıp verdi ve “bir daha inanma böyle şeylere, üzülme” dedi.
İşime yaramayan bir mala para verdiğime mi yanacaktım yoksa enayi yerine koyulduğuma mı? İade etmek istedim telefonu ve aynı numarayı aradım. İlgilenmediler, üsteleyince iade etmek için başka bir numarayı aramam gerektiğini söyleyerek başka bir numara verdiler. “Biraz olsun umut var, herhalde iade edebilirim” diye düşünmeye başlamıştım. Fakat verdikleri numarayı ne zaman arasam ya “müşteri temsilcilerimizin hepsi başka müşterilerimizle ilgileniyor” diyordu ya da hangi zamanlarda aramamız gerektiğini söylüyordu. Sanırım müşteri temsilcileri diye bir şey hiç yoktu sadece adı vardı.
Telefon hâlâ bende eğer oyuncak niyetine kullanmak isteyen bir çocuk olursa seve seve hediye ederim çünkü sadece oyuncak olarak işe yarar ve ben oyuncaklarla oynayacak yaşı yıllar önce geçtim.
Bu olaydan sonra annemle yine bir akşam oturduk sohbet ediyoruz ve yine televizyon kanalında bu tür reklamlar çıktı. Annem yavaş yavaş dökülmeye başladı meğerse biz televizyon kanallarından her ay bir şey alıyormuşuz ve aldığımız şeylerinde hepsi birbirinden işe yaramazmış. Kulak temizleme aletinden tutunda araba spreyine kadar daha neler neler…
Vicdan diyorum biraz vicdan. Zengin olan kişi zaten televizyondan alışveriş yapmaz. Arayanlar ya yoksul ya da orta halli. Arayanların içinde cebindeki son parayı verenler var arayanların içinde üç kuruş parayı zar zor denkleştirmiş insanlar var.
Allayıp pullayıp işe yaramaz malları sanki çok kaliteliymiş gibi yansıtıp insanlara yutturmaktan vazgeçin. Bir sonraki köşe yazımda gasp ve hırsızlık adına bir yazı yazmayı düşünüyorum.
(Televizyon kanallarında tanıtarak kaliteli ürün satan kişileri yukarıdaki konudan ayrı tutuyorum ve onlara da üzüldüğümü belirtmek istiyorum çünkü kurunun yanında yaş da yanar. İyi bir ürün beklerken kalitesiz bir ürün aldığının farkına varan herkeste görmeden ürün almakla ilgili bir önyargı oluşacaktır.)