NE Suriye’de sürdürdüğümüz stratejik hatalarımızdan, ne Rus uçağını düşürdüğümüz ve alkışlarla, kornalarla bayram yaptığımızdan, bunun akabinde ya Rusya doğalgazı keserse korkumuzdan, ne Rus turist sayısının azalmasıyla ilgili telaşımızdan, ne Amerika’dan F-35, Rusya’dan SU-57 savaş uçağı alabilmek uğruna verdiğimiz siyasi mücadeleden…
Hayır, ben bunların hiçbirinden bahsetmeyeceğim. Dünya ülkelerinin tarih boyu süregelen, doymak bilmeyen sömürge politikalarının, büyük güçlerin petrol için rekabetinin yaktığı anne yüreğini yazacağım bugün.
İdlib’de 34 askerimiz hain bir saldırıyla can verdi. Kimine göre 'ne işimiz var orada,' kimine göre 'kendi ülkemizin güvenliği için oradayız.' Ne için orada olduğumuzu bilmem ama evladını bir bombanın yok ettiğini duyan annenin neler hissedeceğini az çok bilirim.
Ateş sadece düştüğü yeri değil, insan olan herkesin yüreğini yakmalı! 
Ben de anneyim. Askere göndereceğim oğlum var. 'Üşümesin, hasta olmasın' diye sırtına mont, ayağına bot olduğum, hastalanırsa gece baş ucunda saat olduğum, bir türlü sabahın olmadığı, terini sildiğim, ateşini ölçtüğüm, ıslak havlularla ateşini düşürmeye çalıştığım, gerekirse doktoru olduğum oğlum var. Uğruna bütün ilaçların reçetesini ezberlediğim gözümün bebeği oğlum var.
Eğitim hayatı boyunca beraber öğrenci olduğum, gerekirse gireceği sınav için konuyu çalışıp öğretmeni olduğum, beraber sevindiğim, beraber üzüldüğüm canımın parçası oğlum var. Sevdiği yemeği yapmaktan keyif aldığım, yese bile hala aç olabileceğine inanan anne yüreğim var.
Anneyiz biz, anne!
Eve geç gelince endişelendiğimiz, dünyalara değişmeyeceğimiz oğullarımız var.
Büyütüp askere yolladığımız, bizim dokunmaya kıyamadığımız yavrularımıza kıyanlar var. Şehit yavrularımız var. “Vatan sağ olsun!” diyerek yüreğimizin alevini hafifletmeye çalıştığımız kuzularımız var. Onlar sağ olmadan vatanın sağ olamayacağını bile bile acımızı sözcüklere yükleyen sabrımız var. Her şeyimiz var ama giden oğulun ne geri geldiği var, ne de geçen yıllara rağmen acımızın hafiflediği…
“Geldiğinde bir sürprizim var diyordun. Bu muydu sürprizin?” diyerek şehit oğlunun tabutuna sarılan annelerimiz var.
“Şehidin helvası sizin ocakta kavrulmadığı sürece size hep tatlı gelecek.”  diyen haklı anne yüreğimiz var.
“Ben onun bir yerine bir şey olmasın diye, bisiklete bile bindirmemiştim.” diyen yüreği yangın yeri annelerimiz var.
Ha bir de;
İdlib bir iblis gibi çocuklarımızın üzerine çökerken, ateş, evlerine ve ailelerinin yüreklerine düşerken, böyle acılı bir günde millet olarak birlik beraberlik içinde olmamız gerekirken, hala gurur abidesi siyaset adamlarımız var. Muhalefet partisi liderine İdlib saldırısı ile ilgili cevap vermeyen Milli Savunma Bakanımız var. Muhalefetin meclisin toplanması çağrısına, “Meclisin acilen toplanmasını gerektirecek bir durum söz konusu değil.” diyen AKP Grup Başkan Vekili Naci Bostancı'mız var. Yok sen beni arasaydın, dış ülkelerle görüştüm muhalefet hariç diyen, bunu gururla anlatan Cumhurbaşkanımız var. 
Yazı yazmanın dahi içimden gelmediği, kelimelerin boğazıma dizildiği, yutkunamadığım, milletçe yas tuttuğumuz, acının ağır bastığı böyle bir günde bari yapmayın!
İktidar da muhalefet de bizim, Türkiye’nin.
Bize bizden başka dost yok, bilin!
Ortak akıl, doğru karar, sağlam adımlarla hareket edin!
Bize şu soruyu sordurmayın:
Şehitler tepesini doldururken anneleri ne zannettiniz?
Taş mı, kaya mı?