KENDİNİZİ mutsuz hissettiğinizde, hüznünüzü valizinize koyup yüzünüzü gülümseten anılarla dolu geçmişinize yolculuk yapın, hüznünüzü valizden bir bir atın, mutlu her anınızı valizinize doldurun.
Ben de ülke gündeminden yorulduğumda, kötü insanlar ve yaptıkları kötülükler ruhuma karabasan gibi çöktüğünde, soluğu geçmişimde alıyor; 7 yaşımdaki çocuk oluyorum. Okuldan eve dönüyor, eski toprak evimizin önündeki tarla büyüklüğündeki bahçede ekmek arası helvayı bayıla bayıla yiyorum. Kış oluyor, ilkbahar oluyor, yaz geliyor, hüzün dalgalı sonbahar dahi geliyor, mutsuzluk nedir bilmiyorum. Valizime bahçemizden papatya topluyorum, mor süt çiçeklerini koparıyorum. Papatyalar arasına serpilmiş gelinciklere çocuk şefkatiyle dokunuyorum. Biz ekmemiştik, sulamamıştık oysa, toprağın bir lütfu olduğunu çocuk aklımla anlayabiliyorum. Evimize yakın camiden yükselen ezan sesini dinliyorum, duygulanıyorum küçücük kalbimle. Ben varım, var edene çocukça şükür cümleleri kuruyorum.
Çocukluğumu koyuyorum valize. Siyah önlüğümü, dantel yakalığımı, ilkokul öğretmenimi, üzerinden atladığım duvar taşlarımızı, horoz kanadına ait tüylerden yaptığım bebeğimi, en usta terzi dikişiyle diktiğim elbisesini… Sahip çıkamadığım heyecanımı geçmişten söküp koparıyorum.
Asi, mülayim; her haliyle gençliğimi koyuyorum valizime. Makyajla ilk tanıştığım pembe rujumu, belime tam oturan pileli eteğimi, topuklu ev terliğimi, baş ucumdan ayırmadığım gri küçük radyomu, dantel ördüğüm tığımı, en sevdiğim arkadaşlarımı, okuduğum liseyi, kalbimin ilk kıvılcımını, ilk aşkımı, şiir denemelerimi, hayallerimi… Deliliğimi, merhametimi, hoyrat yanımı, aile terbiyemi koyuyorum valize.
Hayatımdan kopan takvim yapraklarını, tek tek valizime yerleştiriyorum.
***
Valizimle mutluluk topladığım o yıllarda, her evde takvim bulunurdu. 
Her gün merakla koparırdım takvim yaprağını.
Takvim yaprağında o gün doğacak bebekler için isim önerisi olurdu. İlginç isimler, dini isimler, doğayı anlatan isimler...
Birbirine kafiye ya da anlamca uyumlu olurdu bu isimler. Örneğin; erkek için Murat, kız için Hayat. Bana çok eğlenceli gelirdi. İsim oyunu oynamak gibi.
Evimizdeki tek yazılı kaynak takvim yaprağıydı. Belki de kıymetli oluşu bu yüzdendi. Rahmetli babam, okuma-yazma bilmezdi. Takvim yaprağını koparır, “Oku kızım, ne yazıyor?” derdi. Tabii o isim kısmıyla değil; daha çok ayet, hadis, dini ve Türk tarihi ile ilgili kısa bilgilerle ilgilenirdi. Dünyayı; 365 adetten oluşan, not kağıdından hafif büyük takvim yaprağında yazılı sanırdım. Yalanım yok. Birçok şeyi, yıllanmış kağıt rengindeki takvim yapraklarından öğrendim. İnternetimiz duvarımızda asılı; masrafsız, kendi halinde, koparılmayı bekleyen kağıt kokulu gül gibiydi. Babam “Ev takvimsiz olmaz.” der, ille de koparmalı, yapraklı takvim tercih ederdi. Yılın bütün aylarını ve günlerini tek yaprakta gösteren takvimleri, takvimden saymazdı. Takvimler, esnaf için reklam aracıydı. İş yerine ait bilgiler, büyük boy resim ve yazıyla fona yerleştirilirdi. 365 güne ait özetli bilgiler bulmak, tarihte o gün neler olmuş araştırmak ve bu bilgileri küçücük takvim yaprağına yerleştirmek, o dönemin matbaaları için zor iş olmalıydı.
Hayatımdan kopan takvim yapraklarını valizime bir bir topluyor, bugünüme taşıyorum, mutlu oluyorum.
Siz de deneyin!