SOSYAL medyayı severim. Çağımızın etkili bir iletişim aracıdır. Onun sayesinde tüm dünyayı özgürce gezer, çeşitli haberlere ulaşır, kültür ve bilgi alışverişinde bulunurum.
Sosyal medyayı ayaklı kütüphane olarak tanımlıyorum ben. Evinizde bilgisayarın başına oturup dünyanın her yerine bir tıklamayla ulaşıyorsunuz. Bilgiyi ayağınıza getiriyorsunuz. Yeri gelince görsel bir şölen yaşıyorsunuz. Bazı olaylara seviniyor seviniyor, bazılarına üzülüyorsunuz. Kimi zaman öylesine duygulanıyorsunuz ki ağladığınız anlar oluyor. Kimi zaman da kahkahalara boğuluyorsunuz. İşte böyle gelgitler yaratan bir dünya bu sosyal medya.
Sosyal medyada çeşitli paylaşımlar yapılıyor. Bunların bir bölümü iyi niyetle yapılan güzel ve doğru paylaşımlar. Ama azımsanmayacak sayıda kötü niyetli, gerçek dışı paylaşımlar da var. Bu tür paylaşımlarla kişilere saygısızca saldırılar yapılıyor. Onları taciz edici yazılar yazılıyor. Birtakım fotomontajlar yapılarak gerçekler çarpıtılıyor. Farklı dil, din, ırk ve düşüncedeki kişiler birbirine düşürülmeye çalışılıyor. Ara bozucu (provokatör) dediğimiz kişiler, en ufak bir olayı toplumu kışkırtmak amacıyla kullanıyorlar. CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş, son olarak da Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ve eşi Esra Albayrak’la ilgili çirkin paylaşımları buna örnek gösterebiliriz. Toplumun tüm kesimi, haklı olarak bu ahlaksız içerikli paylaşımlara tepki gösterdi. Bu tür paylaşımlarda bulunanlar, kuşkusuz ki yasa önünde hesap vereceklerdir.
Sosyal medyada yer alan bazı paylaşımları beğenmeyebilir, bunların içeriklerine katılmayabilir, hatta bazılarından nefret edebiliriz. Ancak hakaret içermediği, kişilik haklarına saldırmadığı, özel yaşamın gizliliğine ve yasalara aykırı olmadığı sürece bunları hoş görmemiz gerekir. Bu demokratik anlayışın bir gereğidir. Bu nedenle Voltaire’in, “Düşüncelerine katılmıyorum, ama senin düşüncelerini savunma hakkını sonuna kadar destekleyeceğim.” ilkesi çerçevesinde hareket etmeliyiz. Yasalar çerçevesinde olduğu sürece, sosyal medyada insanların düşünce ve duygularını özgürce ortaya dökmelerinde, sözcüklerin gücünü kullanarak esprili eleştiriler yapmalarında, yeri geldiğinde kendilerini yönetenlerin yüzlerine karşı söyleyemediklerini dile getirmelerinde ne sakınca var ki?..
Sosyal medyanın gücünü yadsıyamayız. Sosyal medya aracılığıyla hızla iletişim kurup bir araya gelen insanlar güç birliği oluşturabiliyorlar. Bu yolla yardıma gereksinim duyanlara destek sağlanıyor; acılar, üzüntüler, sevinçler paylaşılıyor. 15 Temmuz hain darbe girişiminin önlenmesinde sosyal medyanın ne denli etkin bir güç olduğuna hepimiz tanık olmadık mı?..
Zaman zaman sosyal medya üzerinde sansürcü uygulamalar yapıldığına tanık oluyoruz. Ülkemizde birtakım gerekçelerle “Facebook, Twitter, Youtube, Wikipedia” gibi sosyal medya kuruluşları, bir süre tümüyle erişime kapatılmadı mı?.. Kuşkusuz yasalar çerçevesinde ve mahkeme kanalıyla birtakım kişisel hesaplara engel olunmasına, bunların kapatılmasına kimsenin bir şey demeye hakkı yoktur. Ancak geniş kitlelere hizmet sunan, dünyanın yer yeriyle iletişim kurmayı sağlayan, her tür bilgiye ulaşmamıza olanak veren sosyal medya kuruluşlarının bireysel bir uygunsuz paylaşım nedeniyle tümüyle erişime kapatılması doğru değildir. Birinin işlediği suçun cezasını suçsuzların da çekmesi doğru olabilir mi?..
Uygunsuz paylaşımlar nedeniyle suçu sosyal medyaya atarak işin içinden çıkamayız. Bu yanlış olur. Kurallara uymayarak bir kaza yaptığımızda nasıl ki suçu araca yükleyemezsek, kötü amaçla kullanım nedeniyle de sosyal medyayı suçlayamayız. Bir ihmal nedeniyle bizi elektrik çarparsa elektrik kullanmayı mı yasaklayacağız?..
Demem o ki, suçlu olan sosyal medya değil; kişilerdir. Önemli olan bir şeyi nasıl, ne amaçla ve nasıl kullandığımızdır. Sosyal medyayı yardıma gereksinim duyan insanlara destek amacıyla kullananlar da bizleriz, birilerine ve topluma kötülük yapmak için kullananlar da. Suçu başka yerde aramaya gerek yok.
Özgür bir sosyal medya dileğiyle…