Sobeleniyorum yalnızlığıma…
    Bir yıldız daha kayarken Kızılay Konur sokaktan, Ankara ağlıyordu ama sen acılarımı yüzüme, yalnızlığımı kalbime sobeliyor, kahkahalar atıyordun.
    Her zamanki gibi yalnızdım…            
    Tekliğim kalbime ağır gelse de, acı verse de ve gün günden biraz daha öldürse de mutluydum…
    Yokluğun acı, gülmelerin yüzüme mutluluktu çünkü…
    Çünkü yoktun, çünkü gelmeyecektin. Çünkü bu yanışlarımı görmeyecek, senin için kahrolduğumu hiç bilmeyecektin…
    Yorgunum “bu” doğru…
    Sözcüklerim ifade etmese de kendimi, gözlerim ele veriyor biliyorum “her şeyim olan seni…”
    Kalbim söylemese de eksikliğini, biliyorum yüzüm anlatıyor her şeyi ve kırgınlığım ve suskunluğum başıma gelen “bu” hüznü, sensizliği ve sensizliğin kahreden sancısını itiraf ediyor…
    Yağmur yağıyor Ankara’ya, bir yerden bir yere koşturuyorum. Az önce Karanfil’den düştüm Sakarya’ya. Kızılay Meydanı, metro tıklım tıklım, insanlar yığınlar halinde kuyruklarda. Üşüyorum, telaşlıyım ve korkuyorum. Zor bir zaman ve zaman çok zalim…
    Biliyorum bu halime seviniyor, mutlu oluyorsun. Biliyorum kahkahalar atıyorsun bütün sıkışmalarıma, donmalarıma ve bu karanlık iklimime bayılıyorsun…
    Biliyorum ha babam yalnızlığımı, acılarımı sobeliyorsun ama bilmiyorsun beni de yaratan var, benimde Allah’ım var ama bilmiyorsun bunun bir gün mizanı, terazisi var, yüreğime zalimliğinin bir gün elbet, bir gün mahşeri var zalim…