BİRKAÇ haftadır gazetemizin bana ve okurlarıma ayırmış olduğu bu güzel köşemizi virüse ayırarak kirletmenin hüznünü yaşıyorum. Oysa yazacak çok güzellik vardı.
Baharı yazacaktık mesela. Mor sümbülleri, al gülleri koklayacaktık. Hemhal olacaktık ağaçlarla, çiçeklerle. Sevgimizi dağlara, taşlara yazacaktık. Derdimizi ırmağa dökecektik; alıp götürecekti uzaklara. Nisan yağmurlarında ıslanacaktık; söz vermiştik sevgiliye. Yağmur sonrası toprağın kokusu, sarhoş edecekti yüreklerimizi.
Güneş cimriydi kış boyu, cömertliğini bahara saklamıştı; doğacaktı dağlar ardından. Kışın buz tutan yürekler, baharda ısınacaktı.
Baharın gelişini, kuşların dönüşünü, arıların kovandan ayrılma vaktini, karıncaların toprağın yüzüne fışkıran yuvasını, erzak toplama telaşını, kelebekleri, çiçekleri, böcekleri göremeyecek miyiz? Ya göremez, ya biz bu virüsü yenemezsek?
Hiçbirinize bilim insanı gibi akıl veremem ama şunu diyebilirim, yaşamı anlamlı kılan her canlıyı seviyorum ve yaşamasını istiyorum. Bilimin ışığında kurallara uyarak bu virüsü yeneceğiz. Şımarma  Corona, biz nice baharlar göreceğiz.
Corona hepimizi hem ruhsal, hem fiziksel, hem de maddi anlamda olumsuz etkiliyor. Pazarcı kardeşim tezgah açıyor, müşterisi yok. Esnaf dükkanını açıyor, sınırlı sayıda müşteri geliyor. Giyim mağazalarında satış yok. Kuaför, güzellik salonları kapalı, gelir yok. Tarım işçisi bağ bahçeyle uğraşacak, dışarı çıkamıyor. 'Evde kal' dedik, yiyecek ekmek yok.  İş veren sınırlı sayıda eleman çalıştırıyor, ücretsiz izin veriyor, olmadı işçinin işine son veriyor. İşsizlik virüsü kapıda bekliyor. Çalışan vatandaş tedirgin ama mecbur. Umudunuzu kırmak değil niyetim. Kırdıysam, Nazım’ın şiirinden iki dizeyle topluyoruz umudumuzu.
“Biraz daha sabır. 
Biraz daha inat.
Kapının arkasında bekleyen 
ölüm değil, hayat.”

Sosyal yaşam teneffüs arasında, sanatsal ve kültürel her türlü faaliyete ara verildi. Evdeyiz işte! Hiç kalmadığımız kadar evdeyiz! Kimi yazar, yıllarca birbirini ihmal eden aile bireylerinin yakınlaşacağı fikrinde. Aile içi olarak bakarsak evet diyebiliriz, toplum açısından bakarsak gelişen teknoloji ile sanal ortama taşınmış akrabalık ilişkisinin virüs nedeniyle ikinci bir darbe aldığını söyleyebiliriz. İnsanlar birbirini sanırım sıkıntıdan arıyorlar. Hele bi virüs geçsin, sağ salim herkes dışarı çıksın, sen de kimsine dönecek ilişkiler. Komşumuzun yanından geçerken uzaktan bir merhaba diyorduk, o merhabayı da virüs bitirdi. Herkes birbirine yandan yandan bakıyor. Virüsle hayatımıza bulaşan yaşam biçiminin kalıcı davranışa dönüşmemesini diliyorum.
Coronalı günlerde varsa bir tesellimiz o da bisiklet almak için biriktirdiği parasını dayanışma kampanyasına bağışlayan Boğazlıyanlı Hilal’in masumiyetidir.
İhtiyaç sahiplerine Bin torba un dağıtan Yerköylü iş insanı Suat Öztürk’ün gönül zenginliğidir.
Yine Beş Bin paket yemek dağıtımı yapan Uyar Holding’in duyarlı hareketidir.
Belediyelerin; askıda ekmek projesi, halktan su parasının alınmaması, yapılan dezenfekte işleri, belediye temizlik personeline yapılan 300 lira zam, il ve ilçelerimizde yapılan maskelerin insan hayatına güzel dokunuşlar yapmasıdır.
Zor günlerde işsiz, aşsız kalmış insanlara destek olmak gerekir. Siyaset bulaştırmadan yapılan her türlü dayanışma oldukça insani bir davranıştır.
Cumhurbaşkanımız tarafından başlatılan Milli Dayanışma Kampanyası’na sosyal medya üzerinden yapılan, tamamen reklam ve iktidara yaranma çabası kokan hiçbir desteği umursamıyorum. Muhalefetin gözüne girmeye çalışanların yaptığı yardımları da önemsemiyorum. Soru soran öğretmeni tarafından fark edilmek için parmağını, öğretmenin gözüne sokarcasına kaldıran öğrenci gibisiniz.
Ama bilin ki öğretmen her zaman en mütevazi, en sessiz parmağı fark ediyor.
Bırakın öğretmeni; Allah parmağınızı görüyor, neyinize yetmiyor?