HEMEN her gün basın yayın organlarında, sosyal medyada birtakım şiddet haberleri yer alıyor. Toplumumuz inanılmaz bir şiddet sarmalının içinde. 
Şiddet, kadın ve çocuklar başta olmak üzere toplumun her kesiminde yaygın olarak görülüyor. İpe sapa gelmez bahanelerle eşlerini acımasızca döven, öldüren kocalar, çocuklarını döven ana babalar, hayvanlara akıl almaz işkenceler yapan, onları acımasızca öldüren insanlar, yol verme gibi sudan nedenlerle birbirlerinin kafasını gözünü yaranlar, “Bana yan baktın.” deyip karşısındakine tekme tokat saldıranlar, çocuklarının masum kavgalarını meydan savaşına döndürenler, daha neler neler…
Peki, niçin böyle şiddetin tutsağı durumuna düştük biz? Niçin vuruyor, kırıyor, dövüyor, öldürüyoruz. Bu acımasızlık niye? Bizi şiddete iten ne gibi nedenler var?
Kim ne dersi dersin; hiçbir neden, şiddeti hoş görmeyi gerektirmez. Sorunlarımızı konuşarak, gerektiğinde tartışarak çözmek varken kavga etmenin, kırıp dökmenin, vurup öldürmenin hiçbir anlamı yok.
Şiddet bir kültür sorunu mudur? Kuşkuluyum. Evet, okuma oranı düşük insanlar şiddete daha eğilimli oluyorlar; ama bakıyorsunuz öğrenim düzeyi çok yüksek kişilerde de şiddet az değil. Tartışılması gereken bir durum bu. Ancak bilgisizliğin (cehaletin) şiddetin önemli tetikleyicilerinden biri olduğu gerçek. Michael Moore; bu durumu, “Bilgisizlik korkuya, korku kine, kin şiddete yol açar. Denklem budur.” diyerek açıklıyor.
Şiddet öfkeyle beslenir. Çünkü öfke gelince göz kararır. İnsan ne yaptığının farkına bile varmaz. Kimi zaman öz denetim öylesine ortadan kalkar ki dönüşü olmayan olumsuzluklar ortaya çıkar. Sonuçta kişi, hem karşısındakine hem de kendine zarar verir. Atalarımız boşuna mı, “Öfkeyle kalkan zararla oturur.” demiştir?..
Şiddeti tetikleyen bir başka neden hoşgörü eksikliğidir. Çünkü hoşgörüsüz kişiler, kendi gibi düşünüp davranmayanlardan hoşlanmazlar. Dar bir çerçevede sıkışıp kaldıkları için karşıt düşünce ve davranışlara dayanamazlar. Düşüncelerini savunacak güçten yoksun oldukları için tartışırlarken kimi zaman şiddete başvururlar. Bu yetersiz oluşlarından kaynaklanmaktadır. Bir Çin atasözünde, “İlk yumruğu atan, düşüncelerinin yetersizliğini kabul etmiştir.” deniyor. Doğru değil mi?..
Şiddet, duygudaşlık (empati) yoksunu kişilerin davranış biçimidir. Duygudaşlık yapan biri, kendine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına yapabilir mi?..
Şiddete karşı duyarsız kalmak da yanlış bir tutumdur. Bu durum şiddet eğilimini artırır, çekilen acılara yenilerini ekler. “Dünya çok acı çekiyor; ama kötü insanların şiddetinden değil, iyi insanların sessizliğinden.” diyor Napolyon Bonapart.  Bu nedenle herkesin şiddete tüm gücüyle karşı koyması gerekir.