YIKILAR  hayal  dünyasının  ve  kırılan  gönül  penceresinin  tamiriyle  uğraşıyordu. 
Cananı!...  unutmak  için, ibadetlerini  çoğaltarak: 
-En  güzel  sığınılacak  yer. Rabbimin yanı, diyerek  O’na..  yakarışlarını  sürdürüyordu.
Anası  düğürcük  çorbası  pişirmiş: 
-Oğlum…  Halimim…  guzum.  Yaratana  gurban  olduğum.
 Günlerdir  yemiyon, içmiyon.  Sende bi hallar var, ben senin Ananım. Hadi sole, de hele gurban olduğum ne derdin  var?.
Gozümün  onünde  eriyip  getmene  dayanamıyom  yaradana  gurban  oğlum… 
Hadi bak sana, çok sevdiğin, duğurcük çorbası bişirdim. Hani  sen. “Bu çorba çorbaların  padişahı” diyerek. Böyüh bir  iştahla  yerdin ya. Hadi  iki  gaşık olsun al bari, diyerek. 
Sanki  Cananla  olan.  Gönül  alış  verişlerini  bilmiyormuş  gibi. Ana yüreğini sızım sızım sızlatıyordu.
Halim  çok  sevdiği  anasının  gözlerine  masum  hane  bir  baktı.  Birde  düğürcük  çorbasına  baktı  yutkundu:
-Ana!… Can… ana. Kurban ana. Karnım çok aç ama. Canım bunları değil Canımın “Cananını” istiyor, diyerek. 
Gözlerinden  süzülerek  akan  yaşlarına.
Sevgi, Hasret  gölünün.  Ben tini  yapıyordu.
Anası: 
-Ben senin derdini anladım. Oğlum. Sana daha önceleri solediğim gibi. O gız çoh iyi, yürekli, Sevgi dolu, gozel biri.
Onu bende çoh sevdim  ama?…  Biraz yeğinice. O gozelliklerinin gıymetini bilmiyo. Nerde ve nasıl harcıyacağını da, beceremiyo. 
Hem onlar bize gız vermezler?…  Sen buradan ferah gel A benim yaralı guzum, diye. 
Halimi oda. Cananından vazgeçirmeye çalışıyordu. 
Halim: 
-Nasıl… Ana nasıl vazgeçilir bilmiyorum… İçimde bir çaresizlik kor ataşı, sızısı. Beni için için yeyip bitiriyor, dedi.
Anası.  Halime  Canandan  kopması  için: 
-Bah oğlum her zamanki gibi gene, Allaha sığın. O sana Cananından. Şah damarından daha yakın. Ancah sana. O yardım eder!… 
Hemi  oğlum  şoyle  bir  düşün. 
Diyelim  onunla  evlendin.  Gene  eskisi  gibi  “abi”  laflarının  masumluğuna  sahlanarak.  Onunla, bununla  gorüşürse?... Allah vermesin. Ya  senide bırahıp gederse? Yada, senin  yanında biriyle!… To be to be. 
Yoh  oğlum  yoh, onun  gidişi  iyi  dağal.  Sen  neleri  hamd  olsun, engin  sabrınla  başardın  bununda  üstesinden  gelirsin. Hadi  gah  ayağa  silkin  gendine  gel.  dedi. 
Halim: 
-Haklısın  galiba  Ana, haklısın  diyerek. 
Gene  önüne  gelen  yemeği  yemeden: 
-Ben  biraz  dolaşacağım,  diye. 
Küçük  zaar  köpeği de  yanına  alarak  evden  çıktı.
Köyün  bağlarına  gitti.  Yeni  doğmuş  bir  bebek  gibi, baharın  yeşerip  canlanışını.  Yani  doğadaki  otları  bitkileri, özden  şırıldayarak  akıp  giden  suları  seyredip  Sevdayla  yanıp  kavrulan  Gönlünü  ferahlatmaya  çalışıyor. 
Ve  sık  sık  kendini  Köyün  dışına  atarak.   Doğayla  buluşup  moral  toplayarak.  Rabbine  yakın  olmaya  çalışıyordu. 
Halim  için  günler  aylar   zorda  olsa, geçip  gitmeye  kararlıydı. 
Her zamanki  gibi  gene  dağ  taş  gezdikten  sonra  evine  geldi.  Gezmekten  çok  yorulmuştu  baygın  sesle: 
-Şu  sedire  biraz  uzanacağım, çok  yorgunum  uykum  geldi  ana,  dedi. 
Anası: 
-Halimim  biraz  uyusun, diye  mırıldandı. 
Bir  taraftan da  uyumakta  olan  oğlunun  üzerine  ince  bir  çarşaf  örterek.  Kapıyı   gıcırdatmadan  çekerek  yan  komşuya  gitti.
Selam ve dualarımla.