HER zaman olduğu gibi kapıdan içeriye girdi, boş bulduğu koltuğa otururken selam verdi. Ama her zamankinden biraz daha farklı bir davranış sergiliyordu. Usta, 'ne oldu? Bir sıkıntı mı var?' sorularını ardı ardına yöneltti. 83 yaşında olmasına karşın, 'dede' denilmesine kızan Mustafa amca, yan oturduğu sandalye üzerine kendisini yerleştirip, 'daha ne olsun, herkes babasına karı bulup, evlendiriyor, sen ne oldu? diye soruyorsun!' hiddetiyle yanıt verdi. Usta, 'baba seni kim ne etsin, kadın geldiğinde neyle geçindireceksin, gelirin yok. Malı-mülkü zamanında satıp yedin' diyerek, ikna turlarına geçti. Mustafa amca, öyle kolay ikna edilecek gününde değildi. 'Ben de çalışırım ama sermayem yok!' diyerek, kafasını küsmüş gibi, tavırlı bir şekilde yana çevirdi. Usta, cüzdanını çıkartıp, kağıt 10 lirayı uzattı. Mustafa amca, parayı aldı hiç bir şey söylemeden işyerinin kapısından çıkıp, gitti. Arkasına bile bakmadı...
***
Mustafa amca hayatında hiç bir iş yapmamış. Ailesinin zenginliği, evin tek erkeği olmanın avantajını kullanmış. İki oğlu, iki de kızı var. Bunlardan olan torunları da. Hepsini sever ama hiç birisinin ismini bilmez. Ne kadar doğrudur bilemiyorum ama çocuklarının, eşinin adını dahi bilmediği söylenir. Kendi halinde. Aile büyükleri vefat edince, ailenin en büyüğü olarak sorumluluk Mustafa amcaya kalıyor. Ama o hiç bir işten anlamıyor. Sürekli babadan kalma tarlaları satıp, evin geçimini temin ediyor. Çocuklar büyüyüp, evlilik çağına geldiğinde, ellerinde kalan son tarlaları da satıp, boşa çıkıyor. Bu arada eşini kaybediyor. O hengame içerisinde yeniden evlilik pek işine gelmiyor. Evlenmiyor. Yaş ilerleyip, torunları da büyüyünce, kendisine bir yoldaş istiyor, arıyor. Sürekli çocuklarının yanında dolaşıyor. Canı kimin oraya gitmek isterse oraya gidiyor. İstediği kadar kalıyor. Ama bu Mustafa amcayı bu kesmiyor...
***
Mustafa amca, parayı aldıktan sonra uzun bir süre işyerine de uğramaz oldu. Usta, 'bir derdi var ama nedir çözemedim!' diye kendi kendisine mırıldanıyor. İşyerine gelen tanıdıklarına, akrabalarına 'şununla bir konuşun, derdi neyse çaresine bakalım. Kendi başına bir şey yapmaya kalkar, sonra altından kalkamayabiliriz!' diyerek, yardım istediğine kaç kez şahit olduk. Aradan bir haftadan fazla bir zaman geçti. Sabah işyerine geldiğimde Usta, 'otur hele' diyerek, yer gösterdi, şaşırdım. Oturdum, o da oturdu. 'Sana izin vereceğim, sabahtan akşama kadar Mustafa amcanı takip edeceksin, nereye gidiyor, ne yapıyor, bakacaksın. Seni görmesin. Kötü bir durum olursa beni haberdar edersin, sen bir şey yapmayacaksın!' dedi. 'Peki' dedim. Sonra, 'bu kesin bir kadına takıldı, aşık oldu. Onun peşinden gidiyordur. Allah verede, kadın evli falan olmasa' diye kendi kendisine söylenmeye başladı, Usta. Bana söylediği düşüncesiyle, 'buyur Usta!' diye, yüzüne baktım. Usta, 'yok bir şey' dedi ama devam etti, 'Mustafa amcan bir kadına aşık olmuş olabilir. Kadın buna yaşlı diye yakınlık göstermiştir. Bu da kadını kendisine aşık olduğunu sanıyordur. Başını belaya sokmasa' diyerek, devam etti...
Mustafa amca sevimli, ak sakallı, kısa boylu, narin bir insandı. İş bilmez ama kendisine bakardı. Giyimine, temizliğine dikkat ederdi. O yüzden de herkes tarafından sevilirdi. Daha önce, kendisine ilgi gösteren bir kadına aşık olduğu için aynı durumla karşılaşma ihtimali Ustayı fazlasıyla tedirgin ediyordu. Zira, daha önce aşık olduğu komşuları ile ciddi bir sorun yaşanmış, durumu zor kurtarmışlardı. O yüzden yeni bir olayı yaşamamak adına, son çare olarak beni hafiyelik yapmak üzere görevlendirdi. Ustanın talimatları doğrultusunda takip ettim. Evden çıktı. Tuzcular aralığında bulunan bir akrabasının deposuna uğradı. Saatlerce orada kaldı. Çay içti. Sonra, akrabasıyla birlikte arkadaki depoya girip, bir süre sonra tekrar çıktılar. Depodan ayrılıp, bir süre çarşı içerisinde gezinde, camiye gidip, abdest aldı, vakit namazlarını kıldı. İlkindi namazından sonra tekrar eve döndü. Yani bir sorun yoktu...
Çarşamba pazarının kurulduğu günün öğle saatlerine doğru Mustafa amca, kapıdan içeriye girer girmez, selam verdi. Yüzündeki gülümseme ile onca yaşına rağmen halen dökülmeyen bembeyaz dişleri, sakalıyla bütünleşiyordu. Usta, karşıladı, 'hayrola' diyerek. Mustafa amca avucunun içerisinde sıkı sıkıya tuttuğu 5 lirayı gösterip, 'bak, para kazandım. Artık bana bir kadın bulup, evlendirin' dediğinde, işyerinde çalışan hepimiz işi bıraktık. Mustafa amcaya gözlerimizi dikip, kulağımızı kabarttık. Usta, 'bu ne parası, hele otur bir soluklanıp, anlat!' diyerek, Mustafa amcayı, sandalyeye oturttu. Mustafa amca, 'verdiğin para ile gittim fasülye aldım. Bizim Bağdatoğlu'nun depoda beklettim. Şimdi götürüp, sattım. 5 lira kazandım' diyerek, konuyu özetledi. Usta, gülümseyerek, 'peki benim verdiğim 10 lira nerede?' diye sordu. Mustafa amca 'onunla fasülye aldım. Sattım 5 lira kazandım' karşılığını verdi. Kazanmış olmanın gururunu, sevincini vücut diline de yansıttı. Usta, durdu. Tebessüm etti. Kafasını bir sağ bir sola sallladı.  'İyi yapmışsın. Sen 10 liralık ürünü 5 liraya satarak kazanmaya devam et. Biz sana kadın buluruz!' diyerek, tezgahın başına geçti, sülahiden doldurduğu suyu bir dikişte içti...