Şaşkın bakışlarımda kavuşamayan şarkılar söyleniyor. Yokluğun bütün acıları ezberletiyor…
    Diz çöküp gözlerini beklediğim kaldırım taşları ağustosta buz kesiyor ve umut iklimim karasal yolculuğuna eksi bilmem kaçlarda devam ediyor etmesine ama daha ne kadar dayanır buzdan parmaklıklar içinde kalan yüreğim? Bilemiyorum. Üşüyorum…
    Aydınlığa bir türlü çıkamayan gözlerimde ve bütün benliğimde seni arıyorum. Duysaydın eğer hüzün çığlıklarımı bir dakika durmaz gelirdin. Biliyorum haberim alsan gece yarısı yalın ayak yollara düşerdin. Gelir miydin sahiden?
    Gönül bu işte bazen seraba, bazen hülyalara dalıp gidiyor ve emeller hayal dünyasında kalıyor sadece. Hayal ki sorma gitsin, hayalperest bir noktada paraşütsüz atlıyor üç bin metrelik boşluğa, yüreğin bekliyor diye. Yüreğim rehin yüreğine çünkü…
    Gelirsinlere çoğalttığım kuramlarım hiçbir şıkta seni işaretleyemiyor ve hiçbir yön gözlerine çıkmıyor. Ben gözlerinin yokuşlarında, yüreğinin zor tırmanışlarında düşüyorum hep bin metrelik boşluklara. Sonra çıldırırcasına bağırtılarda uyanıyorum, dört duvarım yankılarda…
    Sen yeşilin maviyle buluştuğu ıssız bir limandın yüreğimde. Bütün yeşillerimi ve mavilerimi kurutup da gittin…
    Sen mevsimsiz açan bir düş çiçeğiydin korkunç rüyalarımda. Rüyalarımda karanlıklardan alıp aydınlığa çıkartan ve kan ter ormanlarından, ölüm yollarından kurtarıp, mavilerde dirilten, köpük köpük, mavi beyaz bir çağlayandın.
    Sen kederler ülkesinin başkenti olan yüreğimi sevinçlere yaslatan ve sen karadan başka hiçbir şeyi görmeyen gözlerime, beyaz ufuklarda ellerime mavi mavi hayallerin halaylarını tutturan ve sonra sen sonsuz acıların içinde yüreğim örselenirken, kıyametim olmuşken sevgi yoklukları, gözlerimde durdun önce… Sonra yüreğimde dikildin, ellerimde belirdin… Aldın uzaklara acılarımı ve sonsuz göğün yedi kat üstünde ruhumu sevgi saraylarında gezdirdin…
    Sen mutlulukların prensesiydin ve sen bütün siyahları sevgiyle beyaza çeviren ebemkuşağının ta kendisiydin ama ben? Gözlerinden fışkıran bin bir renginin altında çaresizdim. Ya gidersen? Ya başımın üstünden o gökkuşağımı alırsan? Ve ben karanlıklara yeniden dalarsam kuramlarında, evrenimin tek sultanı güneşimin aciziydim…
    Her şeyimdin…
    Bir başıma deli sevdamla, okyanuslar dolusu hatıralarımızla ve seni deliler gibi seven yüreğimle baş başa bırakıp gittin. Kör oldum…
    Korkularımı boşa çevirirsin umutlarımı hala beslemekteyim. Hala gelirsin bir gün diye deliler gibi seni beklemekteyim. Biliyorsun korkularım haklı, gitmeyişlerin haksız kaldı. Biliyorsun o kadar özlemelerim boşuna değildi gözlerinde ve yarına vaatler veren pamuktan daha yumuşak sözlerinde…
    Kör gözlerimde kalan tek ışıksın. Köpük köpük mavileri bir daha göstermek için geleceksin değil mi? Kaldırım taşlarına diz çöken ömrümü ayağa kaldırmak, ağustosta buz tutan gönlümü yaza çevirmek için geleceksin değil mi?
    Donuyorum…