ZAMAN zaman Yozgatlı kalemlerimizin yazılarını okurum. Farklı düşünce ve fikirlere sahip olsam da elbette kendimce önemsediğim, değer verdiğim yazılarını okuduğum kalemler var.
Bu önemli kalemlerin yazıları üzerinde bir değerlendirme yapmak gerekirse; günümüz Yozgat’ını hep eskilerle kıyasladığı, memleketimizin Eğitim, ekonomi, sosyal, kültürel ve fiziksel olarak ne kadar geri kaldığına vurgu yapılarak her gün biraz daha geçmişe özlemle baktıklarını görüyorum.
Eğitimden başlamakta yarar var.
1919 Savaş yıllarında Ankara’ya at arabalarıyla nakledilen Yozgat Lisesi öğrencileri Büyük Millet Meclisi'nin açılışıyla bu öğrencilerin bir kısmı Meclis Zabıt Katibi olarak görevlendirilmiş, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna gün be gün şahit olmuşlar, meclis görüşmelerinin tamamını Yozgat Mekteb-i Sultani öğrencileri tutanaklar haline getirerek, bugün onların kaleme aldıkları nutuklar tüm kitaplarda kaynak olarak tarihimizde iz bırakmıştır. Diğer bir kısmı ise cephede düşmanla cenk ederek Kurtuluş Savaşında can vermişlerdir.
1939 Yılında Yozgat Lisesi öğrencileri tarafından dergi çıkardığını görüyoruz. Altmışlı yıllarda yine lise öğrencileri tarafından solcusu-sağcısı birlikte fikirlerini özgürce kaleme aldıkları “Duvar Gazetesi” çıkarmışlar, bu sayede Türkiye’de iz bırakacak geleceğin yazar kadrolarını oluşturmuş; Saygı ÖZTÜRK, Taha AKYOL, Hakkı ÖCAL, Ahmet Hakan COŞKUN gibi sözü kabul gören gazeteciler çıkmıştır. 1988 yılında Yozgat Lisesi adı ile; “Yozgat Lisesi Dergisi” çıkardığı, bugün Bozok Üniversitemizin düzenli olarak tek bir yayın organının bulunmadığını görünce bende herkes gibi geçmişe özlemle bakıyor, günümüz eğitim camiasının neden hayıflanmadığına üzülüyorum.
1910 Yılında kurulan ve tüm sporcularını I. Dünya Savaşında kurban vererek lav olan Yozgat Mekteb-i Sultani Futbol takımı hiç yokmuş gibi davranıp, ekmek kapısı haline gelen futbol dünyasına bu topraklardan yıldızlar yetiştiremediğimiz, şehrin Futbol Kulübü Yozgatspor'u amatör müsabakalardan üçüncü lige çıkarmayı başarı saymak, geçmişte birinci ligde iki yıl kaldığımız günlerin gururuyla avunuyoruz. Aynı özlem güreş konusu içinde geçerli.
Ekonomide iz bırakmış olan Yozgatlı yiğidimiz Adnan Başer KAFAOĞLU geliyor aklıma. Merhum Başbakan Adnan MENDERES Beyin muhasipliğini yaptığını, altmış ihtilalinde tutuklanarak tuttuğu hesaplar tek tek incelenerek bir kuruş bile kayıt dışı giriş ve çıkışa rastlanmayınca ihtilal komitesi tarafından Maliye Bakanı yapıldığını tarih sayfalarından okuyor, ülkenin bu gününü görünce üzülüyorum. Başka bir Ekonomistimiz Prof Dr. Osman ALTUĞ hocam bu günlere gelineceğini yıllar önce haykırmış, “ülke bu şekilde yönetildiği takdirde felakete sürüklenecektir” uyarısına kimse kulak asmamıştı. Keşke yanılan Osman ALTUĞ Hocamız olsaydı da bu günleri görmeseydik. Yozgat’ta ekonomi diye bir şey kalmadı. Üretimin olmadığı yerde ekonomi, gelişmişlikten söz etmek ancak siyasilerin söyleyebileceği, cahillerin inanacağı gerçeğini örtmüyor. Tıpkı iktidarın icraatı gibi köylülerimiz bile gözlerini babadan dededen kalma toprakları satarak günü kurtarma çabasına düştüler.
Sosyal yönüne baktığımızda; Gençlerimizi kendi memleketimizden evlendiremez durumdayız. İş-aş derdi Yozgat’ta aile yaşamına ağır darbeler indirmiş halde. Gençler gurbete göçerken geride kalan Anne Baba, akraba ilişkilerinde yaşanan kopmalara umutsuzluklara yol açmış, Huzur Evi çaresiz kalan ebeveynlerin umut kapısı olmuştur. Sabahçı Kahvesi dahi bulunmayan tek şehir Yozgat olsa gerek. Eskiden fakirlerin konakladığı hanlarımız otel olmuş, fakat insanlarımızın buralarda kalması külfete dönüşmüştür. Şehrin tek sosyal aktivite alanı Çamlık bile Yozgat halkına çok görülmüş, halkımız mesire yerleri bulamadığı için kimi kahve köşelerinde vakit geçirirken kimileri de balkonlarında veya varsa köylerindeki arazilerinde hafta sonu geçirmeye mecbur edilmişlerdir.
Kültür; Olmayan bir şey için kafa yormaya zaman ayırmaya gerek var mı bilmem. 1910 yılında bu şehirde tiyatro oynadığı belgelerle mevcut. 1940'lı yıllarda ailece sinemaya gidip birlikte film izleyen Yozgat’ı özlemle anlatan insanlara sorun…! Yozgat’ta kültür denilince sizlere neler neler anlatacaklar. Giyim kuşamından tutun da ud, keman çalan kadınları, kurulan panayırları, sözü sanata dönüştürerek yazılan manileri anlatsınlar. Yozgat’ın Hıdrellez bayramını, Ağırlamasından tutunda gelin halayını, dört gün süren düğünlerini, en fakirinin bile kırk çeşit pişirilen toy öğünlerini…
Vizyonsuz idareciler bu şehrin en cani katilleri oldu.
Olan Yozgat’a Yozgatlıya oldu.
Çevresi çapından geniş adamlar türettik.
Köyü bile idare edemeyecek kişileri kendi cibiciklerimiz eşliğinde paşa yapıp bir şehri katlettik. Sonra da beğenmeyip memleketi birer ikişer terk ettik.
Yozgat’ta Sürmeli çalınmaz oldu, Abbas SAYAR bile anılmaz, Saat Kulesi vuslatın vurmaz, velhasıl-ı kelam Yozgat’ta Yozgatlı bulunmaz oldu.
Kültür, Sanat, Edebiyat diyenler; ya öldü ya da buralardan kovuldu.
Bu topraklara bir tane daha Süleyman Bey gelir mi? bilinmez.
Gözünüz aydın olsun Yozgat’ın kaymağını yiyen Beyler, kendinizle gurur duyun tüm geçmiş ve mevcut siyasiler… Her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti'nin bir vilayeti olarak görülse de Yozgat; Valilikle yönetilen seksen bin nüfuslu en büyük köyümüz oldu.